Şimdi size beni neden “kaprisli etiketi” ile nitelediklerine dair küçük bir anımı aktaracağım.
Körfezimiz hani eskiden 7,2 buçuk diye bildiğimiz İstanbul ile adeta yarış halinde nedense…
“Havası, suyu, bedava doğası güzelmiş, vs,” diyerekten duyan emekli gelip yerleşiyor.
Hatta ikinci baharlarını da yaşıyor.
İş yok, güç yok çoğu emekli kafelerde şakuduk şukuduk “okey” oynuyarak zaman öldürüyor.
Onlar gibi bir türlü alışamadım, o kare masalara. Dört beş saat sandalyede oturmak, Çin işkencesi gibi geliyor bana.
Kuyruk sokumu kemiği çoğunun düzleşmiştir, eminim. Ya dizleri? Çoğu da şikayetçi yürümekten… Zamanla çoğunun dizleri tutuluyor, ağrı ve kireçlenme şikayetleri artıyor.
Neyse efendim, sözü çok uzatmayayım: Körfezimizde dul emekliler çoğunlukla. Onlar emekli maaşlarını hem atadan hem ölen kocadan aldıkları gibi bir de imam nikahlı ikinci baharı yaşatanlardan alınca aylık geçim dertleri olmuyor.
Bir keresinde beni de okeye davet etmişlerdi: Bahsettiğim çifte denk gelmiştim: Onlara oyun arasında yüzlerine açık açık şöyle konuşmuştum.
“Sen ölmüş eşinden, bir de kendi maaşınla, bir de birlikte yaşadığın imam nikahlı arkadaşından, tabi onun da rahmetli eşinden aldığı maaşla hayatını yaşarken, gençlerimiz ve asgari ücretle geçinmeye çalışan işçilerimiz sizler yüzünden yeterince maaşlarına zam yapılmıyor.”
Şaşırmışlardı. Bir o kadar da bana öfkeli bakışlarını odaklayıp,” nedenini,” sormuşlardı.
Yapıştırdım ben de yanıtımı:
“Ölmüş eşlerinizin maaşlarını alıp haksız kazancınız yüzünden…”
.
Beni bir daha okey oynamaya davet etmedikleri gibi onların haftada bir eğlenceleri olur, oraya da davet etmediler.
Bırakın davet etmeyi, ellerinden gelse odunla kovalanacağım.
Aman çok da tınnn yani!
Sorarım:
Şimdi ben sizce kaprisli bir insan mıyım?
Kalın sağlıcakla…
Devamı gelecek
Emine Pişiren/ Akçay























