Memleketimden İnsan Manzaraları 519
İŞTE, MERAK ETTİĞİNİZ
O SORUNUN YANITI
Ülkemizin acı gerçeklerinden biridir; şiddet, dayak ve yargısız infaz. Ailede başlar önce. Sonra sokakta, okulda, jandarmada, poliste…
Ve askerlikte… Ve siyasette… Ve yönetimde…
Yaşanmış örnekler verdim birçok, haftalık söyleşilerimde. Konu aynı ama düşündürücü yeni örnekler… “Yeter!” demiyorum ben, sizler “Yeteeerrr!..” demedikçe.
Sanırım ki, bugün yaşadığımız acıların asıl nedeni budur. Ve bu sorun çözülmeden, bu acılar sona ermez gibi geliyor bana. Israrımın nedeni bu işte!
En başta babadan, anneden, öğretmenden yene dayaklar.
Sonra ağadan, jandarmadan, polisten…
Askerlikte çavuştan, astsubaydan, subaydan…
Arkadaştan, akrabadan, komşudan…
Ve dahi abi ve ablalardan…
“Yok artık, devenin nalı!..” mı dediniz?
Devenin nalı yok ama dayak konusunda abi ve ablalar da var; bizim ülkemizde.
Bugünkü örneğimiz de öğretmen yazar Süleyman Demirkol’un Zor Olanı Başarmak adlı eserinden.
Diyarbakır’ın Çermik ilçesine yaya iki saat uzaktaki bir köyde doğar yazar. İlkokul çağına geldiğinde köyünde okul olmadığı için Çermik’te okumakta… Özellikle okuldan eve giderken, sahada top oynayanları seyreder; arkadaşlarıyla birlikte. Çok hoşuna gider; bu oyun. Köyünde üç adım, çelik çomak, sallama taş gibi oyunlar oynamıştır ama top oynayanları ilk kez görmektedir.
Gelin, yazarı dinleyelim; biz biraz:
“Okulda da kız arkadaşlarımız içi dolu lâstik toplarla oynardı. Bazı erkek arkadaşlarımızda da bu toplardan vardı. Bir gün öğle paydosunda çarşıda gezerken bir bakkal dükkânı önündeki sepetin içinde lâstik topları gördüm. Fiyatını sordum, baktım; top alacak kadar param yok. Biraz eksikti. Toplara baka kaldım. Bakkal toplara ve parama baktığımı görünce, paramın yetmediğini anlamış olacak ki, bana:
‘-Ne kadar paran var?’ diye sordu.
‘Eksik…’ dedim. Bakkal:
‘Olsun, getir.’ dedi.”
***
Cebindeki tüm parayı verip güzel bir top seçerek alır. İlk kez bir topu olmuştur. Sormayın sevincini! Kimse görmesin diye cebine koyup okuluna gider. Bahçede biraz oynar. Eve gidince birlikte kaldığı hiçbir arkadaşına söylemeyip yatağın içine saklar. Amacı hafta sonu köye götürüp orada oynayarak çocuklara hava atmaktır.
Cumartesi günü gider köyüne. Vakit akşam olduğu için top oynayamaz; o gün. Ertesi gün öğleye doğru çıkar köyün ortasına. Başlar; topuyla oynamaya. Pat, küt sesler çıkararak zıplatır durur onu. İmrenerek bakar köylü çocuklar. Oynadıkça zevklenir, zevklendikçe oynar da oynar…
Bir bakar ki, Abbas abisi geliyor karşıdan. Beğenecek diye abisi top oynayışını, öyle sevinir ki!..
Gelir abisi yanına. O da topu tutup abisinden gelecek övgüleri duyma umudu ve hevesiyle dinlemeye hazırlanır. Sözü yazara bırakayım yine: