Yangın kasabayı ayağa kaldırmış, fakat parkta dalgaların, gümbürtüsü kulağımızı adeta tıkamıştı. Öyle ki yerimizden ırganmamış ve heyecanla beklemiştik.
Bulutlar hareketlenmiş ve dağlar sis altına girmişti. Denizin göz göre göre değişimi de bu hareketlenmeydi.
Çaycı, “yangın” diye bağırdığında, heyecanla, yangına varmak istedik. Arkadaş yangın da zamanını buldu, derken de koşmaya çalışıyordu. Parkın çıkışında, karşılaştığımız ağabey, “yangına müdahale ediliyor. İtfaiye çevreye kimseyi sokmuyor, dedi.
Tekrar masamıza döndük. Yalnız iki arkadaşın mahallesi yangın yeriydi onlar gittiler. İş yerinde tüp patlamış, komşu dükkanlar panikle kaçmışlar. Yangın birden başlamış ve korkudan denize girenler olmuş, dediler. Nasıl bir heyecan ve bilgisizlik.
Yangın bir afettir. Kaçıp denize girmek, korku olsa gerekir.
Elinde su bidonuyla yangına koşan amca, zararı olmaz, dedi. Çünkü ne yapabilirdi. Çatıdan düşen bir parça, arabanın da yanmasına neden olmuştu. Kara duman gök yüzüne yolun güzergâhını çizmiş gibiydi. Yirmi yıl önce şehrin tam merkezindeki yangın çok daha büyüktü. Yangında nerede ise bir mahalle yanmıştı.
Yangın evlerin yok olmasına neden olurken, ne kadar eski ve önemli anıları da maziye atıyordu. Maliye de müdür, yangın dedi ve gözleri doldu. Büyük yangında, önemli anılarını kaybetmişti. Tarihi eşyalar, ödüller. Hediyeler sayılabilirdi.
Arkadaşlar çeşitli yangınla ilgili anılarını anlattılar. Birine çok üzüldük.
Üzülürken şaştığımız olay, dükkânda gaz kaçağının ortamında bulunan, amca yanmaya başlayınca, oğlu tarafından denize bırakılır. Amca suya batar, fakat yine yanar.
Gaz derideki gözeneklerden içeriye girmiş ve kömürün tuğla yapımında yanması gibi içten içe yanmış. Olayı doktor aydınlatmıştı.
Hasan TANRIVERDİ























