Sabahın sekizi, hava soğuk ve yağışlı. Sarıldık, sarmalandık, ekmek arabasının, gelmesini bekliyoruz. Gelip geçenin attığı laflara muhatap oluyoruz. Arada kuyruktan cevap veren de çıkıyordu.
Bekleyin, bekleyin bu gidişle ekmeği de bulamayacaksınız?
Yaşlı, onu biz değil siz düşünün, biz geldik gidiyoruz, diye cevapladı.
Kuyrukta film gibi sahneler. Atışmalar ve nükteli sözler, sosyal hayattan kesitler, kırıla gidiyordu. Yağmur altında itişip kakışan, bir kişi öne geçmek isteyen, kaynak yapmak isteyenler de aramıza katılmıştı. Halk ekmek kuyruğundaki emekliler; bizleri bu duruma düşürenler, bizleri geri zekalı yerine koyuyorlar, diyorlardı.
Bazen de el kol hareketleri de çığlığın yerini alıyordu. Yaşlı kadınlar, büfenin yanına gidiyor ve sıraya hiç bakmıyorlardı. Onlara kimse sıra sormuyor ve ekmek almasını sağlıyordu.
Kuyruktaki üç kişiyle, bilimsel çalışma için ay yolculuğuna çıkacaktık.
Bu arada gaz kuyruğu mu? diye soranlara da cevap veren çıkmadı. Ekmek arabası gecikince, büfeye laf atmalar başladı. Yani oklar büfeye yöneldi.
Az sonra, araba geldi. Sıra biraz karıştı. Sepetiyle sıraya girmeyen adamın ayağı kaydı ve düştü. Sepetteki yumurtaları kırıldı. Adam, çaresiz sepete baktı. Aldırış eden olmadı. Adamın koluna dokundum ve yumurtalarını alacağım. Çok sevindi. Büfeden ekmeği aldıktan sonra adamın yumurtalarını da satın aldım.
Kuyrukta sesi çıkmayanlardan biri; İki torun okutuyorum. Yetişmiyor, ikinci iş için inşaatlara gidiyorum. Zamlar iyice belimi büktü. Kartları aktararak, geçiniyorum. İş yok ki, oğlum temelli bir işte çalışsın.
Kuyruk yarım saate kalmadı, ama ekmekte bitti. Gelenler ekmek bulamadı. Buğdayı dışarıdan alıyorlar, yine de ekmek yetmiyor. Emekliyi ne hale soktular.
Cumhuriyetin kurduğu bir un fabrikası daha satıldı.
Emekliye para verme. Büfe önlerindeki kuyruğu da kendine yakıştır.
Hasan TANRIVERDİ























