Hasat zamanı gelmiş, mısır koçanları, saplarında çiftler halinde olgunlaşmıştı. Ürün, bu yıl bereketli geçmişti. Keleş ağa Allah’a şükür ki mısırı satıp borçlarımı ödeyebileceğim, diyordu.
Keleş ağa mutluydu. İlk defa tembelliği işe yaramıştı. Çünkü yağmurlar zamanlı düşmüş ve tarlayı ıslama problemi yaşamamıştı.
Keleş ağa uzun boylu ve saçları ağarmıştı. Gözleri çukura kaçmış ve suratında arklar oluşmuştu. Ellerinin titrediği görülmesin diye, montunun cebinde tutardı. Ağa her yaşın bir güzelliği vardır, sözüne, “kabul etmiyorum,” diye karşılık verirdi.
Tarla yeşermeye başladığında Ağa, mahsulü konuşmaya başlar ve masrafları çıkartmayı da ihmal etmezdi. Bu yıl düzlüğe çıkacağım, derdi ama her yıl, biraz daha borca batıyordu. Çünkü ağa, her işini gündelikçilere yaptırıyordu. İş zamanı da olsa yerinden kalkmaz, taksi durağında, artistleri beklerdi.
Keleş ağa, asker iken, bir filmde, figüran olarak görünmüş. Bundan sonra kendini artist ilan etmişti. Saçlarını uzatır, beyaz paltosunu omuzlarına atardı. Ağzından sigara eksik olmazdı. Salınarak yürür ve artistle evlenemediğine yanarmış.
Köye geldikten sonra, babası bakmış ki oğlu artist diye, kafayı yiyecek, ne istese onu yapmaya başlamıştı. İnce topuk sivri uçlu ayakkabılarıyla taksi durağında beklermiş. Ona göre artistler taksi ile ona gelecekmiş.
Senaryo yazmış ve film yapımcılarına göndermiş, yakında oynayacakmış. Ağa bu sözleri otuz senedir söylüyormuş. Taksicilerle konuşurken sinirleri tavan yaparmış. Senaryo gönderdim hala gelmediler, dermiş. Şoförler de onunla kafa bulurlarmış.
Keleş ağanın oğlu nihayet askerden gelmişti. Oğluna tarlaların işini yüklemiş, bundan sonra sen yapacaksın, demişti. Anne, oğlum, sanki şimdiye kadar kendi yapıyormuş gibi davranıyor. O ancak taksi durağında artistlik yapar, diyor.
Keleş ağa konuşurken, aklına geldiği gibi laf ederdi. Mısırı tane haline getiren oğlu, çuvallamış ve satışa sunmuştu. Annesi, oğlum mısırı sattıktan sonra evin ihtiyaçlarını ayır demese ağa parayı çarçur edecekti.
Ağa, tohumu zamanında atacaksın. Tarlayı sulayacaksın. Koçan vermeye başladığında, suyu keseceksin, gibi bilgiçlik taslıyordu. Tarlanın seyreltilmesinden ve ayıklanmasından, hiç haberi olmazdı. Ana her işi yapar, kendisi taksi durağında gezinirdi. Oğlu geldi de onun dediğini yapmadı ve evin düzenini bozdu.
Koçanları kurutmadan çuvalladığını ve sattığını babasına anlatan oğlu, babasının geçen yıl ben de öyle sattım. Sözüne gülüyordu.
Keleş ağa akşamları geç eve gelirdi. Film için gece çekim yapacaklar diyerek gece de bekliyordu. Bu durum anormal davranışlara vardığı için oğlu, babasına yarın bizim kapımızda çekim yapılacak, demişti.
Çarşıya gitmeyen ağa, çekim ekibini beklemeye başlamış. Oğlunun uydurduğu kameralarla gelen arkadaşları, Keleş ağayı çekmeye başlamış. Ağa pozlar veriyor konuşuyormuş. Keleş ağa sevincinden uçuyormuş. Nihayet çekim ekibi gelmişti. Türkü söylüyor, artistleri taklit ediyordu. Harmandalı oynuyor ve göbek atıyordu.
Akşam olmadan çekim ekibi gitmiş ve iki gün sonraya randevu vermiş. Keleş ağa yol kenarına oturmuş ve çekimi anlatırmış. Ben dedim gelecekler, dermiş.
Keleş ağa çarşıya gitmemiş ve evde bekliyormuş. Bir defa daha ekip gelmiş ve ağanın çekimlerini yapmış. Yalnız demişler ki çarşıya gidersen, seni bir daha çekmeyiz. Çünkü köy ağasını, film konusu yapıyoruz.
O günden sonra ağa yol kenarına oturmuş ve Çarşıya bir daha gitmemiş, hiç değilse evi beklemiş de bir işe yaramış.























