Kitabın bir paragrafını buraya alıyorum. Yazarın itiraflarını daha önce okumuştum.
“İnsanları kendilerine rağmen sevebilirdim. Benim sevgimden ancak insanlıklarından vazgeçerek kurtulabildiler. Ve işte sonunda, istedikleri gibi bir yabancı, bir meçhul, bir hiç olup çıktılar. Peki ya onlardan ve her şeyden kopartılmış olan ben, ben kendim neyim?”
Kitap: 1778 tarihli, “Yalnız Gezer’in Hayalleri”
Rousseau’nun son eseridir. Edebi ve felsefi bir vasiyetname sayılabilecek bu eserde yazar kendi çizdiği rota üzerinde, doğada ve kendi benliğinde gezintilere çıkar, kendi gerçeğine eğilir. İnce bir kırgınlık ve sorgulayıcı dille kaleme alınan bu metin modern bireyin oluşumuyla ilgili ilk örneklerdendir.
Yalnız Gezer’in Hayalleri kitabında, yazar, edebiyatta birey nesne olmaktan çıkmış ve özne konumuna yükselmiştir.
Fransız aydınlanmasının en önemli filozoflarından biri olan Rousseau’nun düşüncesi sosyal eleştiriden politik teoriye, ahlaktan teolojiye kadar birçok farklı alanı kuşatır. 1950 yılında Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev’in yayınlanmasıyla yazım konusundaki dehası ortaya çıktı ve bu eser çok ses getirdi.
Rousseau eserinde; yeryüzünde yapayalnız olduğunu vurgular. Kardeşi, dostu ve arkadaşı ne ahbabım var; tek başımayım, diyor. İnsanların en girişkeni, en cana yakını insanlar arasından söz birliğiyle çıkartıldı. Duyarlı ruhum için en acımasız zulmün ne olabileceğini, kinlerini en ince noktalarına kadar zorlayarak araştırdılar ve beni onlara bağlayan tüm bağları zorla kopardılar. Şeklinde açıklama yapar.
Rousseau, en basit ve güvenilir yolunu yalnız başına gezintiler yapmıştır. Gezintisinde hiçbir engel ya da sınırla karşılaşmaksızın, kendi akışını izlesin diye düşüncelerimin dizginlerini serbest bıraktığımda gezintilerimi dolduran hayalleri aslına sadık kalarak kayda geçirmekte buldum. Bu yalnızlık ve derin düşüncelere dalma saatleri tamamen kendim olduğum, hiçbir şeyin zihnimi çelemediği, beni engelleyemediği, tamamen doğanın istediği gibi olduğumu gerçekten söyleyebildiğim yegâne saatlerdir.
Yazarın son eserini, büyük bir dikkatle okudum.
Üzüldüğüm ve çoğu zaman konu ettiğim olayı yazmak istiyorum. O tarihlerde acaba bizde böyle bir konuşma veya tartışma yapılabilir miydi?
Bugün yapılamıyor da!
Hasan TANRIVERDİ
























