İki aya yakın, randevu peşindeydi. Bu süre zarfında, telefonu elinden düşmedi. Ağrılarım bir yolunu bulur iyileşir, kötüye giderse, şansıma küserim, diye düşündü.
Kötüye gidersem, çaresiz dertlere derman aranmaz, tesellisinde bulunurum, dedi.
Arkadaşları, hastaneyi ne arayıp duruyorsun, dediler.
Hastanenin telefon sesini duydukça, ağrılarımı unutuyorum da dedi.
Günümüzde derdine derman aramak, evde beklemekten başka bir şey değildir. Yapılanları nasıl yorumlamak gerekir. Bir anlık, ruh karmaşası mı? Yoksa planlı bir adaletsizlik mi? İki ay boyunca, ağrılarıma derman için, gün almak mümkün olmadı.
Çaresizlik, hastanın boyunu aşmış durumdaydı. Hastaneye gitmeye hak kazansam, bir şey yapar, doktoru bulurum. Devasa binalarda doktor aramak. Göz muayenesi için tam üç kilometre dolaşmıştım, dedi.
Canı sıkkındı, çare aradığı bölümü sordu.
Beyaz önlüklüye, baktı ve iki aydır, çaresiz güçsüz ve güvensiz bir halde, randevu bekliyorum. Devletten alamazsın, özele git diyorlar. Özel ise Allah düşürmesin…
Eskiden kuyruk beklerdik ama insan gibi de doktorun kontrolünden geçerdik. Bugün ise “İsminiz buyurun reçeteniz,” diyorlar.
İlgili bölümü sorarak buldu. Randevu saatini bekledi. Ön yargıda bulunmak istemedi. Uzman doktorların kalmadığı doğru muydu? Görecekti. Çünkü doktora değer verilmiyordu.
Doktorun kapısına, sırasına on dakika kala vardı. Gözlerine inanamadı. Kuyruk salonun öteki ucuna kadar ulaşmıştı. Kapıcı, isimlerinizi yazdırın diye bağırıyordu.
İsimlerinizi yazdırın ve bekleyin…
Görevliye yanaştı, sıram geldi, niçin isim yazdıracağım.
Görevli kural böyle ismini yazdırmayanı içeriye almıyoruz.
Hastanın sancıları dayanılacak gibi değildi. Kapıcının dediğini zoraki de olsa kabul etti. Bir saat sonra da sıra geldi. Fakat sıradakiler doktoru görmüşler. Çıkan kafa sallayıp elindeki reçeteye bakıyordu.
Elinde reçete, sallanan kafa, takılan gözlük ve titreyen ellerle tutulmaya çalışılan kâğıtlar.
Herkesin derdi başka, çareler tükenmez. Evde değiliz, hastane kapısındayız. Sancım arada gidiyor. Arada dayanılmayacak hale gelse de hastanede olur böyle şakalar, diyorum.
Hastanın da yükümlülüğü vardır, sabırlı olup beklemelidir. İşte içeri girme sırası bana geldi.
İki aydır bu anı bekledi.
Adı ışıklı tabelada yazdığında, gururlandı. Koca hastanede ismim tabelada yazılı. İşte hastane ve de doktor, dedi.
Şu ana kadar haksızlık etmişti. Büyük işler küçümsenmemelidir. İsmimi bile ışıklı tabelada gösteriyorlar, dedi.
Haksızlıklar çoğu kere, kötü niyetle yapılmış, bir hilekârlıktan doğar. Büyük kurumlarda haksızlık gibi görülen olumsuzluklar, ihmalden de kaynaklanabilir.
Hasta, kapıdan içeriye girdi. Doktor oturun dedi. Hasta oturdu.
Doktor; isminiz ve buyurun reçeteniz, dedi.
Hasan TANRIVERDİ























