Palyaço sahnede seyirciyi rolü gereği güldürürken şöyle düşünüyordu:
“Bana gülüyorlar, çünkü farklıyım. Ben de onlara gülüyorum, çünkü hepsi aynı!”
Evet; hepimiz farklıyızdır. Farklılıklarımız bizi biz yapar zaten. Anlaşılırsak ve anlamaya çalışırsak uyumlu, ahenkle akan bir hayat ırmağı uzanır ömrümüz boyunca.
Bir şeyler ters gittiği zamanda hemen de insan dışındaki “Hayat acımasızdır,” yaftası hali hazırdır portföyümüzde. Oysa çoğu hatalar, yanlışlıklar, kavgalar, ayrılıklar, tartışmalar ve hatta savaşlar hep yanlış anlaşılmaktan veya anlaşılamamak olmaktan çıkmıştır.
Aşk dahi insanlar tarafından yanlış anlaşılmıştır. Aşk, akla gelince onu kadın ve erkek de izliyor.
Tarihte psikoanalizin babası Freud dahi başta olmak üzere kimi ün salmış erkekler, “Kadınları yanlış anlama da” sınıfta kalmışlardır.
Bir toplantıda Freud arkadaşlarına şöyle der:
” Tam 30 yıldır kadınlar üzerinde çalıştım. Bir kadın ne ister hala anlamış değilim!”
“Kadınlar” adlı romanın yazarı Bukowski, beni daha çok şaşırtır: Hani kadınlar sonsuz mutluluktu? Oysa bir söyleminde bakın ne diyor?
“Her ay kanayıp da ölmeyen canlıya güvenilmez!”
Tolstoy’a hayranlığım ise hiç tükenmedi:
“Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yepyenidir.”
Gönlümün en seçkin yerinde ikamet eden Atatürk’ün sözleri tarihe altın harflerle yazılmıştır:
“Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir.”
Tabi ki bir kadın değil bir insan olarak düşüncelerimi yazmak isterim.
Genelde bir şeyler ters gittiğinde içime çekilirim. Üçlü düşünürüm. “Acabalar” üşüşür aklımdan:
Sonra da sol yanıma dönerim. Baktım ki karşı taraf doğrudur, hemen çıkarım içimdeki limanımdan. Giderim yanlış anladığım kişiye veya ortama.
Anlatırım.
Özür sunarım.
Teşekkür ederim.
Sonra “Çünküler” dökülür dudaklarımdan:
Sonra sebeplerimi, nedenlerimi açıklar tartışıp yanlış yargı(lan)ladığım kişinin hoş görüsüne yaklaşırım. Baktım ki başaramıyorum, yine giderim. Çünkü yorulurum. Çünkü beni anlamıyordur. Çünkü anlamak istemiyordur. Çünkü hâlâ yanlış yargılıyordur.
Ne yaparım?
En sonunda onurumu alıp ” Haydi bize yol göründü yüreğim,” der ayaklarım yola düşer:
Gitme vakti gelmiştir.
Uzaklaşırım!
Çünkü dinlemiyordur beni. Bu nedenle daha uzun süreli sessizliği tercih ederim.
Çoğu insan da böyle değil midir?
Syilvia Herpin’in insanın diğer bir insanı karşılıklı ilişkilerde yanlış anlama olasılığı 9 maddedir. Tabi bu dokuz maddenin kendi aralarındaki farklılıkları da eklediğimizde bu sayı artmaktadır.
Sayalım o halde:
“Düşündüğünüz,
Söylemek istediğiniz,
Söylediğinizi zannettiğiniz,
Söylediğiniz,
Karşınızdakinin duymak istediği,
Duyduğu,
Anlamak istediği,
Anladığını sandığı,
Anladığı…”
İş, aşk, okul, toplum ve evlilik ilişkilerinde eğer empati kurulmaz ve 9 madde dikkate alınmazsa iletişim kaynaklı birçok problem ortaya çıkabiliyor.
Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 olasılık vardır.
Sonuçta: İnsanız. Hatadan usulca virajı döner gibi dönmeliyiz. Yargılamak, kalem kırmak yerine olasılıklar üzerinde düşünmeliyiz. Empatik davranmazsak en çok da içimizdeki sevgiyle beslenen çocuğu kırmış olacağız.
Freud gibi düşünürsek, Bukowski gibi bakmış olursak bir kadını bin yıl, milyon yıl da geçmiş olsa erkekler anlamayacak. Kadın ile erkek, dünya döndükçe birbirlerine önyargı kaftanı giydirmeyi sürdürecekler.
Oysa bir kadın ve erkek sadece anlaşılmak ve sevilmek ister.
Türünün devamını ister.
Hepsi bu!
Frida’nın hoş bir söylemiyle nokta koyalım mı?
” Kaç yaşına gelirsem geleyim, kalbime dokunan sözlere, saçımın okşanmasına ve güzel bir bakışa yenik düşeceğim!”
Anlayın artık!
Beni yanlış anlamayın da size şu soruyu sorsam:
Bir kadın ne istiyor?
Emine Pişiren/Kocaeli






















