Savaşı başlatmıştı orantısız güç kullanan dünya devi. Bombalar, füzeler atılıyordu kentin her yerine. Hatta hastanelere, yaralıları taşımakta olan ambulanslara dahi nişan alıyordu zalim düşman.
Kentin evleri, işyerleri yanıyordu. İnsanlar artık güvenli olmayan evlerinden fırlamış, panik içinde sağa sola koşturmaktaydılar.
Siren seslerinin insanlar üzerinde olumsuz etkileri gözle görülür derecedeydi. Daha çok kadın ve çocukların yüreklerine korku salıyordu kulak içlerini tırmalayan o sesler. Kimse nereye gideceğini bilmiyordu.
Bir kadın ve bir adam göründü yıkıntıların arasında. Adamın elinde düşman ülkenin silahı vardı. Üzerinde askeri parka ve omuzdan sırtına doğru dizilmiş kurşunlar…
Gönüllü mücahid önce bebeğini koklayıp öptü. Ardından eşinin alnından öpüp ona sıkıca sarıldı. Kadın da gözyaşları içinde son kez veda öpücüğünü kondurdu kocasının dudaklarına.
” Anneme gidin. Ben sizi orada bulurum.” Dedi ve hızla uzaklaştı adam.
Ülkesini savunmak için gönüllü katılmıştı askeri birliklere.
Kadın bir eliyle sıkıca bastırdı bebeğini göğsüne. Diğer elinde küçük valiz tutmaktaydı. Yönsüzdü. Tam o sırada duyduğu ıslık sesiyle irkildi. Ardından az öteye düşen bombanın şiddetli kulakları sağır edecek patlama sesiyle kendisini yere attı kadın. Bebeğinin koruma içgüdüsüyle üzerine kapanmıştı.
Havaya yükselen barut kokusu ve tozdan göz gözü görmüyordu. Çığlıklar ve ardından insanların acıyla inleme sesleri dayanılır gibi değildi.
Gözyaşları barut ve tozların beyaz pudra gibi kapladığı yanaklarından aşağıya ince ince beyaz patikadan yollar çizerek çenesine doğru akmaktaydı. Ne yapacağını bilmiyordu. Eşi dağlık bölgede yaşayan ailesini kastederek, ” anneme git” demişti.
Hem düşman kente girmişken nasıl gidecekti ki? Nereye doğru gideceğini bilemeyen yönsüz bakışlarla çevresine bakındı.
Az ötedeki küçük valizine uzandı bakışları. Emekleyerek o tarafa doğru ilerledi. İçinde bebeğine ait eşyalar ve aceleyle tıkıştırdığı mamaları vardı. Çantanın sapına uzanıp kendisine doğru çekip kucağına aldı. Evlerinin üst katına isabet eden bombalar onu ve eşini paniklemesine neden olmuştu. Bu yüzden ne giyecek, ne kimlik, ne de kendine ait bir eşyayı evinden alabilmişti. Artık cebinde onu belki iki gün besleyecek küçük cüzdanıyla üzerinde kişisel takıları tek servetiydi.
Bomba sesleri kesilmişti. İnsanlar panik içinde sağa sola doğru yönsüz koşturmaktaydı. Birçoğu sırtından kör kurşunlarla yere düştüğünü gördü kadın.
Yavaşça doğruldu oturduğu yerden. Kendisine ve bebeğine güvenli bir sığınak aramalıydı. Kucağındaki bebek ona güç veriyordu.
Yetkililer, kentin metro istasyonunu toplanma yeri olarak radyodan anons etmişlerdi. İstasyon bulunduğu yere 400 metre uzaktaydı.
Gözleri on metre ileride askeri jeepi farketti. O yöne doğru gitmeye karar verdi. Belki onu ve bebeği güvenli sığınaklar askerler götürürler, düşüncesiyle sisler içinde yavaş adımlarla o yöne doğru yürüdü.
Bombaların isabet ettiği askeri jeepe yaklaştığında askerleri başları yana ve göğsüne düşmüş olarak hareketsiz gördü. Askerlerden biri eşiydi. Düşman mermisi şakağına isabet etmiş anında ölmüştü. Acı içinde çığlık attı.
Tam o sırada kulağına düşman askerlerinin postal seslerini duydu. Ona ve bebeğine çok yakındılar. Üstelik onlar da zafer sarhoşluğu içinde çevreye rast gele ateş etmekteydiler.
Eşine acıyla, inleyerek gözyaşları içinde son bir kez daha baktı. Açık gözlerini kapayıp kanlı yüzünü öptü.
“Elveda, huzurla uyu aşkım…” Dedi.
Ve başının üzerinden vuzıldayarak uçuşan kurşunlardan sakınarak koşturdu.
Bebeği ağlıyordu.
Kaygıyla bir elini onun ağzına bastırdı. Bir yandan güvenli, kuytu bir köşe aradı. Az ileride yan yatmış çöp konteyneri görmüştü. Oraya gidip aceleyle içindeki çöpleri dışarı atıp içine girdi. Kötü kokuya aldırmayın bebeğini öpüp ” çok şükür yaşıyorsun,” diyerek ona sarıldı.
Biraz sakinleşen bebeğinin aç olduğunu düşündü. Hemen göğsünü açıp memesinin ucunu onun dudaklarına değdirdi. Bebek, büyük bir iştahla annesinin memesini kaptı ve emmeye başladı. Süt yoktu göğsünde. Bebeğinin biberonu ve mamaları az önce ayrıldığı eşinin bulunduğu jeepin yanında kalmıştı. Tam o sırada aynı dili konuşan düşman askerinin sesini duydu.
” Vay vay, demek buradaymışsınız!”
Sesin geldiği yöne tam başını kaldırıp çevirmişti ki alnının ortasına isabet eden tek kurşunla başı şiddetle konteynere çarptı. Gözleri korkuyla iricene açılmış, öylece hareketsiz kalmıştı.
Bebeği büyük bir iştahla hala annesinin memesini emmekteydi..!
Emine Pişiren























