Bazı fırsatlar kişilere geçmişi yaşatıyor. Yalnız ayağına gelen fırsatı bazen de düşünmeden değerlendiremiyor.
Yol ağzında sepetine yaslanmış, sakallı dayı uyukluyordu. Başındaki kalpağı fi tarihinden kalmaydı. Rengi kaçmış, lif lif olmuştu. Yüzü ağırşak gibi hendeklere ayrılmıştı. Gözleri içe çekilmiş nerede ise görülmüyordu. Ellerini ceketine sarmıştı. Kara lastikleriyle giydiği yün çorabı da yıpranmıştı. Ceketinin rengi lekeden belli değildi.
Yaşlılığın verdiği bıkkınlığı yaşarken, hayat ikimizden birine fazla bırak gideyim der gibiydi.
Kardeşim köy yoluna saptı ve arabayı sağa çekti.
Çalışmış olmanın yorgunluğunu üzerinden atmak için uyukluyordu, diye düşündük.
Sepetin dibinde iki avuç elmayı satacak da eve ekmek götürecekti. Gözünü açtı bize doğru döndü. Şimşekten korkup da bir buluta sığınmış gibi sepetine yapıştı. Çıkar yolu yoktu, her yanını sis sarmış gibiydi. Çünkü manevi güvensizliği, görsel algısının doğruluğunu gözün kusurundan daha fazla engellemiş gibiydi.
Yargılar gibi tatsız bakışları, bizi de olumsuz etkiledi. İçim bir tuhaf oldu. Negatif enerjiyle sarsıldım. Kardeşim de aynı duyguları kabullendi. Yaslandığı sepet duygularına katkı sağlamıyor ve mutlu etmiyordu.
Kardeşim yaklaştı “Dayı elmalarını pazarda satıp ihtiyaçlarını alıp gelelim,” dedi. Dayının gözleri dışarı çıktı parladı ve “Sağ olasınız,” dedi. Sepeti aldık ve pazara gittik. Elmaları dağıttık ve ekmek peynir, tere yağı, helva, et ve üzüm aldık.
Dayının bilinmezliği, kaygısız bakışları, “Bir zamanlar ben neydim,” demek istiyordu. Aldıklarımızı sıraladık ve parasını da verdik. Alınanlara ve paraya baktı ve “Hayatta görmediğim bir iyilikle karşılaşıyorum,” dedi. Hayata küs olduğu her hâlinden belliydi.
Farklı bir davranış sergileyen dayının, karşısında biraz ürktük. Dayı anlamış olacak ki, biraz daha samimi konuştu. “Kimsem yok, düştüm bu yollara,” dedi. Günler geçiyor insan yüzü görmüyorum, bir lokma ekmeğe muhtaç oluyorum,” dedi. Sepeti sırtladı ve köy yoluna döndü, geri baktı, “Sağ olasınız sizi hiç unutmayacağım,” dedi. Kafasını eğdi, düşünceye daldı ve yürüdü.
Günler geçti, farklı bir tip olan, dayıyı kimseye soramadık. Unutur gideriz bir daha nerede karşılaşacağız,” dedik. Kardeşime sosyal devletin öneminden bahsettim. “Böyle insanları, düşkünler yurdunda bakmalı,” dedim. Kardeşim, “Yarın sosyal dersinde bu konuyu işlerim,” dedi.
Bize teşekkür edişi, iyiliğinizin karşılığını göreceksiniz. Bu anlayıştaki bir insanın aldıklarımıza ve paraya karşı davranışı, köyden çıkmayan bir insan olmadığını ortaya koyuyordu. Kişinin elinde maymuncuk varsa, anahtarın bir işlevi kalmaz,” derler. Maymuncuk gibi bir işlevi olduğunu sandık.
Düşündüklerimiz doğruymuş, uzun yıllar ceza evinde kalmış bir insanmış. Sorgulamadık, kim olduğunu öğrenmedik ve bir daha da görmedik.