Frtınaya tutulmuş bir beden, çiçek açmaya hazırlanmış bir ruh taşıyor, gibiydi. Dünyadan el etek çekmiş meyve ağacına benziyordu. Arzu etmese de boş vermişlik çemberinden kurtulamıyordu. Hayatın ona oyununu fark ettiğinde, kalbine yenik düştüğünü anlamıştı. Çünkü artık kalbine hükmedemiyordu.
Kalbi mi terk etmek istiyor, yoksa çok mu yormuştu karar veremiyordu. Çok yorduğunu biliyordu. Tüm öğrencilerine yer vermişti, onları en iyiye en doğruya ve mükemmele taşımıştı. Yorulmuştu biliyordu, onları sevmiş, yarınlara hazırlamak için gecesini gündüzüne katmıştı.
Öğrencileri onun canlarıydı. Üzülmelerini istemez, maddi ve manevi yardımlarla onları desteklerdi.
Yıllara aldırmamış, çocukların eğitimi ve öğretimi için koşmuştu.
Eğitim ve öğretime kaç yıl çalıştınız dediğimde,
Yetmiş yıl diyordu. Okuduğu yıllar bile sınıfına öğretmen olarak görev yaptım.
Yılın öğretmeni seçilmişti. O sevgi dolu insan yılın öğretmeniydi.
Seçilmişti; fikri hür, vicdanı hür ve özgür bireyler yetiştirmek için. Düşünmemişti kalbini ve hayatını idame ettiren organlarını.
Böyle mi olmalıyım diyordu. Ben ki on beş saat çalışan insan.
Çocukluğum dağlarda geçti. Yaşlılığımda tepeden, denizin engin maviliğine doymak istiyorum, diyordu. Ziyaretine gideceğim, misafiri olacağım ve o mavilik yenilenecek, hiç solmayacaktı, “Yağlı boya tablo gibi,” demişti.
O gönül insanı, hiç solmayacak maviliğiyle engin denizi, tepelerden değil de yakın bir hastane odasında solmuştu.
O gönül insanı; öğretmenim, müdürüm, ağabeyim ve arkadaşım,
KAHRAMAN AKSAKALDI
TEPEDEN MAVİLİĞE





















