Derenin kaşı oyulmuştu. Oyulmuş yere balıklar gizlenir ve yuva yaparlardı. Balıkları avlamak için kaşın altına kopmasından korktuğumuza giremezdik.
Derede kaş altları balığın saklanma ve yuva yapma alanlarıydı. Kaşlar, sel sularının toprağı oymasıyla oluşuyordu. Sel kaşa çarpar ve biraz daha oyabilirdi. Kaşı tutan büyük kaya varsa oyma işlemi aynen kalırdı.
Fakat kaş balıklara yuva görevini en iyi şekilde sürdürürdü.
Dağ ve tepelerden dere yatağına toplanan sular, çok meyilli bir araziden hızla dereye katıldığı için selin hızı ve debisi çok artardı. Şöyle tarif ederler, sel, kurşun gibi geçiyor.
Kurşun gibi geçmek…
Selin kurşun gibi geçmesi, önüne çıkan her şeyi süpürmesi demektir. İşte felaket bu durumda gerçekleşir. Son yıllara kadar bu tür felaketler niçin olmazdı.
Çünkü; dere vadisi bir defa düz değildir. Kıvrımlıdır, bu kıvrımlardaki kaşların yıkılmamasını sağlayan suyun önünde büyük kayalar vardır. Kayalar yılların etkisiyle öyle oturmuştur ki, baraj seti gibi yerinden oynaması mümkün değildir.
Ayrıca dere yatağındaki su birikintileri de hızın kesilmesine neden olacaktır. Dere yatağındaki daha küçük fakat yere gömülü kayalar da suyun hızını kesmektedir. Yine suyun kenarlarındaki ağaçlar da selin hızına büyük engeldir.
Derelerdeki akış hızının etkisiyle yatağın zemini aşınır. Aşınma sonucu su arazinin en az bir iki metre altından akar. Bu durumda sel suyu iki metrenin üzerine çıkacak ki araziye zarar verip bir felakete neden olsun.
Karadeniz bölgesinin özelliğini bilmezlikten gelmek felakete davetiye çıkartmaktır. Kışın Karadeniz’de gerçekleşen orman yangını gibi, yangını kimseye anlatamazsınız.
Sel felaketi, dere yatağına müdahale etmek. Ayrıca derenin yatağını kapatmaktır.





















