Gelenlere dikkat kesildi. Ne diye geliyorlar ki, dedi. Köylü bin bir zahmetle ürününü elde ediyor, bu sürede canı çıkıyor. Maddi olarak ne varsa tüketiyor ve bir avuç insan silip süpürüyor.
Yıllardır bu olay böyle devam ediyordu. Borsası Almanya’da diyorlar. Zaten fındığın kendisi de yabancıya satılmış diyorlar. Bu durumda fındık üreticisi de yabancı kartellere çalışıyor, demektir.
Yılların yorgunluğu, çekilen acılar ve yoklukların ezikliği amcanın ağarmış sakallarında okunuyordu. Yüz şekli değişmiş, deri kırışıklıktan görünmüyordu. Sırtı kamburlaşmış ve sağ ayağını sekerek atıyordu. Küreğine yaslanmış, harmanı karıştırmaya çalışıyordu.
Harmanın öteki ucuna gittiğinde, yoldan selam verip geçenlerin kontrol için geldikleri düşüncesine kapıldı. Sesini yükseltti. “Fındık ürünü de can çekişiyor, şimdilik canı çıkmadı.” Dedi. Bu yaşta çalışacağım ve bir avuç insana yedirecekler. Gözleri dışarı fırladı, yazık bunları başımıza dert edenlere.
Fındık kumullarına baktı, yana döndü, gözüne güneş geldi. “Kırk sene önce, bir kilo fındık ile iki kilo zeytin alırdım. Bugün ise yarım kilo zeytin ancak alabiliyorum.” Demek ki bu ölçüye göre, fındık altmış lira olmalıdır.
Yaşlılığın verdiği onurlu duruşuyla, çevresine baktı ve “Biz geldik gidiyoruz, yazık gençlere,” Dedi. Yazık gençlere, vatan dedik, toprağımıza sahip çıktık. Çalıştık, koşturduk fakat fındık ecnebiye satılmış haberimiz yok. Fındığın ederi belirlenir haberimiz olmaz. Entrika ile işler yönetiliyor.
Toprağına sahip çıkanın emeği, algısı ve çalışması heder ediliyor. Ayrıca elin gavuruna peşkeş çekiliyor. Bu nasıl bir anlayış, ne demek istiyorlar. Artık kimse fındığına bakmıyor, bakmayacak. Yazık günah. Bunlarda hiç mi izan insaf yok. Bu duygular satın alınmıyor ki satın alsınlar.
Yaşlı amca ağacın gövdesine yaslandı ve “Emeğimiz karabasanımız oldu,” Dedi.
Çalışıyoruz, boşuna ve zararına. Ocakta dalın ayrıntısına ulaşmada ter döken bizler. Yiyen yutan onlar, bir bardak suyu bile bizlere çok görüyorlar.
Bahçe kapısına yaklaştı. Gelenleri gördü ve selamlaştılar. İçeri girdiler. “Nasılsın dede, verim nasıl? Dede, çalışırsan iyi. Gece gündüz on iki ay çalıştık, dedi. Harmanı kaldırmaya bakıyoruz, yağmur ıslatmasın, yeniden bir daha kurutamayız, dedi.
Ziraat teknikerleri, “Fındığınız dolgun ve kaliteli” dedi. Yaşlı amca, “Alışkanlıklarımızı devam ettiriyoruz. Nereye kadar sürer bilemem,” Dedi.
Yavrum bizden geçti de geriden gelenlere Allah kuvvet versin. Çalış ver başkasına, inşallah böyle devam etmez. Ürünümüzü kendimiz belirler ve emeği geçenler alın teri dökenler kazanır.
Teknikerler ayrılırken, “Dede haklısın, bir şey diyemiyoruz,” dediler.
Yaşlı amca, “Emeğimiz karabasanımız oldu,” Diye tekrar etti.





















