Okul sahasına bitişik bahçe yelekli dayınındı. Dayı tarlasını, uygulama bahçesi olarak okula vermişti. “Komşuda pişer, bize de düşer.” Örneğinde olduğu gibi toprağının verimini okulla paylaşırdı.
Yelekli dayı yıllara yenik mi düşmüştü. Hemen her hafta tepelere çıkar ve boş gelmez iken, altı aydır yalnız yeleğiyle dolaşıyordu. Tepelere baktığında dalıp gidiyordu.
Nedeni sorulduğunda, “Sevdiklerinle varsın, hayat acımasız. Onlarla Her şey onlarla tatlıydı. Dünya nimetlerini onlarla daha uzun süre paylaşmayı çok isterdim. Bahçenin sebzesi, meyvesi ve tohumuyla beraber olduğumuz günler ne güzeldi. Güzeldi bereketli topraklar fakat acı dolu günlere gebeydi.
Yelekli dayı toprağa basmayı çalışmak kadar önemsiyordu. Toprakta canım yerine geliyor, rahat ediyorum. Dile kolay seksen yıldır toprakla beraberim. Mutluluğum, neşeli olmam toprağa bağlı. Tohum nasıl ki, toprakta çimlenirse bende aynı özelliğe sahibim. Toprağın kokusunu alamazsam yaşayamam.
Ağzından kötü söz çıkmayan yelekli dayı, gün boyu tavuklarla toprakta eşelenirdi. Yabani otları ayıklar öğrencilere uygulama sahasını temiz teslim ederdi. Öğretmenler yanına geldiğinde, “Nazar değmesin” diyorlardı. Yaşına rağmen bahçeyi temizlemesi büyük başarı diyorlardı.
Yelekli dayı “Her yaşın güzelliği ayrıdır.” Diyordu. Karşılaştığı olaylar etkileyici olsa da o aldırış edip dertlenmezdi.
Okulun giriş ve çıkış saatleri dayının da çalışma aralıklarını belirliyordu. Yoldan geçenlere “Öğrencilere uydum, onları çocuğum gibi seviyorum.” Diyordu. Uygulama çalışmalarına göz kulak oluyorum. Çocuklar içten ve samimiler. Gönülleri kaynayan bir pınar gibidirler.
Tepeler, kaşlar ve düzlüklerde kan dolaşımı bir başkadır onların kılcallarında. Onlarla çocukluğuma dönerim. Yorulmak diye bir şey bilmezler. Yaramazlıklarına gülerim, tekrarı durumunda bazı uyarılarda bulunurum. Çok şeyler çocuklukta öğrenilir. Çünkü çocuklukta öğrenilen bilgiler geri getirilemez değerlerdir.
Uygulama programlarında toprağı tekrar tekrar eşeler, gübre koymadan tohumu atarlardı. Öğretmeni hatırlatınca “Unuttum” ile geçiştirirlerdi. Koparttıkları yabani otları ve mısır köklerini bir köşeye yığarlar ve kuruduktan sonra yanmasını sağlarlardı.
Yelekli dayı dededen kalma tohumunu kullanırdı. Topraklarımıza yerli ve denenmiş tohumlar uygundur diyordu. Şimdiye kadar farklı tohumlar ektiysek de verim alamadık. Çocukların ekip olarak çalışması hoşuna gidiyordu. Onlara hikâye anlatır, neşeli bir ortam sağlardı.
Her hafta sonu çıktıkları avda, tepeye yakın orman gülünün altında geyik yavrusunu görürler. Yavruya ıslattıkları ekmekleri hamur hâlinde verirler. Yavru büyük bir iştahla ekmeği yer. Yuvanın üzerini dallarla örterler ve kenarlarını kapatırlar. Böylece rüzgârdan korunmuş olurlardı.
Haftaya gelmek üzere ayrılırlar. Gerekli yiyecek ve eşyalarla yavrunun yanına çıkarlar. Yavrunun yuvasının üzerini naylonla kapatırlar. Ayrıca yanlarını sararlar. Su dolu kabı önüne bırakırlar. Arkalarına döndüklerinde ana geyiğin geldiğini görürler. Ana geyik kaçmaz ve verdikleri yiyecekleri bitirdikten sonra yavrunun yanına sokulur.
Yelekli dayı öğrencilerin boylarının uzaması için süt içmeleri şarttır. Süt içenin dersleri daha başarılı olur. Kolaylıkla hasta olmaz. Diyerek onları hayata hazırlardı.
Yelekli dayı, bahçeye tabureyle geliyordu. Ayakta duramayacak kadar kasları güçsüzleşmişti. Kasların güçsüzlüğü yaş ile orantılıdır. Bunun için, küçük yaşta beslenmeye dikkat edilmesi gerekir. Ayrıca ne olduğu belirsiz gıdaları almamak esastır.
Öğrenci kolay öğrenmeli, çalışkan, azimli ve kararlı olmalıdır. Bu tür insanlar hak, hukuk ve adalet denilen değerleri bilir. Önünü görmeden adımını atmaz.
Öğrenmek bütünlük ister, yarım bırakılan hiçbir bilgi işe yaramaz. Öğrenmede doğru ve ölçülü hareket etmek esastır. Zorlukları genç beyinler aşar. Yeter ki, yolunu doğru seçersen hayata köprü kurmuş olursun. Sağlığına dikkat etsin. Sağlıksız bir çocuk öğrenme güçlüğü çeker.
Yelekli dayı tabure üzerinde çok kalmıştı. Eve çıktı ve kara ateşin karşısında sedire uzandı. Kendini dağda hissetti. Karşı yamaçta yaban koyunlarını gördü. Onların peşine gitmeyi düşünmedi. Çünkü yavru geyik ve anasını besledikten sonra yaban hayatı diye bir şey yoktu. Onları da ahırındaki inekleri gibi besliyordu.
Yelekli dayı soğuk rüzgâra gelemiyorum. Kolaylıkla soğuk alıyorum. Doktor akciğerlerinde zafiyet var demişti. Ne olacak yağmur ve kar demiyor kapılarda çalışıyordum. Soğuk ile barışık yaşadığımı zannediyordum.
Yaşantımın neşesi ve mutluluğu çocuklar. Çocuklar olmazsa evden dışarı çıkmam, hayata küserim. Yelekli dayı bu sözleriyle çocukları çok sevdiğini açıkça belirtiyordu.
Yelekli dayı bahçesinin sürekli eşelenmesinden memnundu. Seneye iyi meyve alacağız dedi.
Ormanı uzun süre seyretti. Derenin sesine kulak verdi. Göz yaşı yüzündeki derin çizgilerden aktı.
Hasan TANRIVERDİ





















