10. BÖLÜM ve 9. KISIM
12 Eylül 1980’de, bir aylık tutsaklığım sona ermesi.
Bu duruma aşırı üzüldüğümü anlayan öğretmen arkadaşım S. Yanıma gelerek gel seninle bir satranç oynayalım, dedi. Teklifini geri çevirmedim. Hemencik masamıza geçtik ve satranç oynamaya başladık. Satranç oyunu sonucunda üzüntüm dağılmış oldu. Satranç derken, S. kantinden almış olduğu bir kutu kartonu, makasla şekillendirerek satranç yapmıştı. O günden sonra, bir hafta bizim oturduğumuz masadaki arkadaşların tamamı kendilerine satranç yaptılar. Masamızda her gün satranç oyunu oynanmaktaydı. Günümü bu şekilde yaşayıp vakit geçirebiliyordum. Satranç oyunu bana çok önemli bir eğlence olmuştu. Yoksa başka türlü vakitim geçmiyordu. Oturduğumuz masada, yörenin tanınmış ve isim yapmış avukatları, öğretmenleri ve çeşitli meslek gruplarından olanlar da vardı. Bu arkadaşlarla, satranç oynamanın haricinde, çeşitli meseller üzerinde de konuşmalarımız olmaktaydı.
Bir gün yine bir öğle yemeğinde kavun vermişlerdi. Ama kavunu kesecek bıçak vermemişlerdi. Kantini çalıştıran asker, tutuklulardan Ok.un okul arkadaşıydı. O şahıs kantinci arkadaşından bir bıçak alıp getirdi. Kavunu kestik, o anda başka bir masadan oturan Digorlu A.gelip bıçağı istedi. Bende kavunumuzu kesip getireyim dedi. Bu istek üzerine, Av. A. Digorlu olduğundan ve A.yı çok iyi tanıdığından bıçağı verdi. A. almış olduğu bıçağı bir daha geri getirmedi. İş böyle cereyan edince, bıçağı veren asker sürekli gelip bıçağı istiyordu. Bıçağı alan A. ise, bıçağı bir türlü getirip vermiyordu. Neticede asker korkusundan durumu komutanına bildirmek zorunda kalıyor. Bunun üzerine, bir gün sabah kahvaltısını yaptıktan sonra, havalandırma alanına çıkarıldık. O anda etrafımız silahlı askerlerle sarıldı. Derhal beşerli sıra olun denildi. Bu emir üzerine arka arkaya beşli sıraya girdik. Üzerimizdeki külotu muz hariç ne varsa çıkarmamızı istediler. Bizlerde üzerimizde olanları birer birer çıkarıp kenara koyduk. Elbiseler arandıktan sonra, kiloton içine kadar baktılar. Bu arama sırasında, binbaşılardan birisi askerlere mermi sür emri verdi.
Beş kişinin önüne bir asker diktiler. Askerler namluyu göğsümüze doğru tutup duruyorlardı. Bir grup askerde, İçerideki yatakları dışarı çıkarıp silkeliyordu. Elleriyle de yoklayıp ne var ne yok diye ve içine bakıyorlardı. Bu işlem akşama kadar sürdü. İşlem bitikten sonra da, üzerimizi giydirdiler. Daha sonrasında sırayla yatağımızı alıp içeri götürdük. Tabi bıçak bulunamadı. O günü anlatmak, akıl ve mantıkla bağdaşır gibi değildi. Sonradan öğrendiğim kadarıyla, bıçak bahane edilmiş. Eğer Alpaslan Türkeş hastaneden kaçırılmış olsaymış, Kenan Paşanın emriyle, bizleri toplu olarak infaz edeceklermiş. Kaçırılma olayı gerçekleşmeyince, bıçak bahanesi bitmiş ve bizi öldürmemişler.
Bıçak olayından sonra yeniden günleri sayıp durdum. Çünkü Erzurum’a beni götürme-diklerine göre, gözetim süresini bir ayla sınırlandırmamışlar. O nedenle bende kendimi bir ay gözetimine göre ayarlıyordum. Bir ayım dolduktan sonra bırakılmam gerektiğini düşünüyordum. Günlerden otuz günü doldurmuştum. Yüreğim kuş yüreği gibi pır pır ediyordu. O heyecanla yatağıma yatarken, tahliye düşüncesiyle uyuya kalmışım. O gün sabah kalk sesiyle yatağımdan kalktığımda, tahliye haberi gelir hevesi içindeydim. Her gün olduğu gibi yatağımı düzenledim. Sonrasında sabah temizliğimi yaptıktan sonra kahvaltıya oturdum. Bir iki lokma ancak yemiş veya yememiştim ki, içeri bir binbaşı girdi. Şimdi tahliye edileceklerin isimlerini okuyacağım, dikkatlice dinleyin. Bu kişilerin yarım saat görüşme izni var. Yarım saat sonra çıkarılacaklardır, dedi.
Benimle birlikte beş arkadaşın adını okudu. Kahvaltıyı bıraktım, arkadaşlarla bir birimize sarılıp vedalaşmaya başladım. Uzun bir vedalaşmadan sonra, kapı açıldı ve bizleri dışarı çıkardılar. Çıkışta içeriden yazılı bir şey çıkarmak yasaktı, ancak Öğretmen N. nin, Av. Murat ve Zeki’yle ile ilgili olarak, ailelerine iletmem gereken sözlerini, ileteceğime dair söz verdim. Dışarı çıktıktan sonra, bizleri yine sıraya dizerek, bir salona aldılar. Üzerimizi ayakkabımız içine kadar didik didik aramadan geçirdiler. Sonrasında, içeri aldılar. Görevli bir binbaşı konuşmaya başladı. Şimdi evinize gidiyorsunuz, sakın ola ki kötü söz söyleyip, olumsuz laflar edesiniz. Eğer böyle bir fiil işlerseniz, buraya tekrar getirileceğinizi unutmayın. Şimdi deftere yazdıklarımı okuyup imzalıyor ve eşyalarınızı alıp gidiyorsun, dedi!
Binbaşının deftere yazdıklarını okuduğumda, sanki Hilton otelinde yatıp kalktığımı düşündüm. Yemek ve diğer bakımlar derken, adamlar bizi beslemeye almışlarmış da, haberim yokmuş.
Binbaşı bakın arkadaşlar, burada yazılanları, yanı okuduklarınızı, her kim sorarsa sordun yazıldığı şeklinde söylersiniz. Şimdi işlemlerinizi tamamladım. Görevliler nizamiye kapısına kadar sizlere eşlik edecekler. Sonrasında özgürsünüz, istediğiniz yere gidersiniz.
Bu gibi sözler söyledikten sonra, bizi dışarı çıkardılar. Askerlerle birlikte tutukevinin dışına çıktık. Eşyalarımızın alındığı yere gelerek, eşyalarımızı teslim ettiler. Bu işlemler tamamlandıktan sonra, görevli askerler bizleri nizamiye çıkışına kadar götürdüler. Ondan sonrasına, bakın sizlerle buraya kadar gelmeye yetkiliyiz. Bundan sonra gideceğiniz istikamet size kalmıştır. Yolunuz açık olsun, istediğiniz yere gidebilirsiniz dediler.
Gün akşam olmuştu, çakmak yoluna inme şansımız yoktu. Çünkü deli düzün ortasında kalmıştık. Meydanlarda araba falan yoktu. Tek çaremiz kestirme yollardan yürüyüp Kars’a varmaktı. Bizde öyle yaptık. Kars’a geldiğimizde hayli geç olmuştu. Sokak lambaları yanıyordu. Çünkü artık karanlık çökmüştü. Ama verdiğim sözü yerine getirmem gerekirdi. O nedenle söz verdiğim arkadaşların iş yerlerine uğradım. Bana söylediklerini aynen kendilerine aktarmış oldum. Sonrasında ablamda uğrayıp köye gitmeye kara verdim. Ancak birlikte tahliye edildiğimiz arkadaşlar ise çoktan kayıplara karışmışlardı. Beni bırakıp gitmişlerdi. Ben arkadaşları bulamadım. Doğruca ablama gittim. Ablamla görüştüm, ablam beni bırakmadı. Geçeği ablamda geçirdim. Sabah erkenden kalktım Arpaçay İlköğretim Müdürlüğüne gittim ve tahliyemi bildirdim. O da kaymakamla görüştü ve bir belirsizlik var dedi. Bu belirsizlik çözülünceye kadar, seni açığa aldılar, dedi.
Hiçte umurumda değildi, olan olmuştu bir kere! N.’in evine gittim ve eşine iletmek istediği sözlerini iletip ayrıldım. Köye gitmek için araba ayarlarken, Kars’tan belediye otobüsü geldi. Orada yerimi ayırttım ve köye evime geldim. Bir yandan üzüntü, bir yandan da sevinç vardı.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair





















