İnşaatlarda soğuk demir işlerini bıraktı. İşini bıraktığı yetmediği gibi, artık bahçeyle de ilgilenmedi. Toplumun içine girmez oldu. Sahilde dolaşır, çakıl taşlarının üzerinde oturur ve saatlerce denizi seyrederdi. İnsanlarla konuşmamaya başladı. Aceleciliği, heyecanlılığı ile de karışınca acayip bir insan tipi ortaya çıktı. Tanımladığı insan, amcasıydı. Nedenini sorduğumuzda, tarihi kalıntılara kafayı takanlara uydu ve onlarla beraber oluyordu.
Yeğeni “Benden bile kaçıyor.” Diyordu. Yüzünden düşen bin parçaydı. Gözlerinin altı kararmış ve çökmüştü. İnsanlardan kaçar, herkese kini varmış gibi davranırdı. Kemikleri ortaya çıkmıştı. Soluk alışı ve verişi sıklaşmıştı. Arkadaşına soluk alıp doyamıyorum diyordu.
Sağlığından korkuyoruz. Kimse cesaret edipte, bu hayatı ne kadar daha sürdüreceksin diye soramıyordu. Soranlara da cevap vermiyordu. Bir his ve heyecan benliğini sarmıştı. Gecesi gündüzüne karışmıştı. Aklına geldiği gibi, hareket ediyordu. Geceleri çoğu zaman sahilde geziyordu. Bazen de ormana gidiyor ve geceleri dönmüyordu.
Bir gün yeğeni sıkıştırınca; “Tarihi kalıntılarda araştırma yapıyorum.” Demiş.
Araştırma yapabilmesi için, çok gizli tuttuğu aletini kulaktan kulağa duymayan kalmamıştı. Alet, tarihi sahalardaki eşyaları bulmaya yararmış. Aleti kimseye vermezdi. Görmek isteyenlere dahi göstermezdi. İnsanların bakmasını dahi hoş karşılaşmazdı. Yalnız kendi kullanır ve korurdu.
Ailesinden ve akrabalarından da uzaklaşmıştı. Topluma uyum yeteneğini kaybetmişti. “Genelde gezgin, bazen de dağcıyım.” Diyordu.
Tarihi yapılarla maddi çıkar için ilgilendiğini söylerken, heyecanlanır ve tarihi yapıların yerlerini açıklardı. Bazen şehirdeki otellerin birinde kalıyordu. Otelin zemin katında, koridorda ayaklarını yere vurarak adımını atarmış. Güya yere aşağı açılan bir dehlizden bahsediyordu. Dehlize ulaşsaymış, tarihi kalıntıları bulabilirmiş.
Zemin katta, o kadar ayak sürttüğüne göre dehlize açılan bir aralığı bulamadı. Otelin yapılışını bilenler, hatta inşaatında çalışanlar, altında böyle bir yerin olmadığını söylerlerdi.
Dehlizin her iki yakasında yer alan eşyalar, dolap, sandalye. Sanayi lâmbaları ve mutfak eşyaları yer alıyormuş.
Düşüncesini arkadaşına açtı. Otelin etrafında dönmekten vazgeçti. Yeni bir kalıntıya yönlendi. Burada ev eşyaları, seramik ve cam malzemeler bulunduğunu söylerdi. Alıp başımı ormana gideceğim, diyordu. Birlikten kuvvet doğar açıklamasını da yapıyordu.
Her geçen gün hırpani bir görünüm alıyordu. Elbiselerini değiştirmiyor, yeğenine eve uğradığımda değiştireceğim diyormuş. Saç sakal birbirine karışmış ve zayıflamıştı.
Arkadaşına ikinci sırrını açıkladığında kimseyle konuşmayacaksın. Göreceksin, bu defa tarihi eşyalara ulaşacağız.” Diyordu. Yağmur kar demez, yolu, izi olmayan yerlere giderdi. Sırlı yer için arkadaşıyla sahilde buluşacaklardı. Kimsenin görmesini istemiyordu. Yiyecek ve giyecekleri almak için eve gitti. Evdeki çadırını düzenledi ve ormana döndüler.
Her ikisi de bir yıldan beri çökmüştü. Tarihi kalıntı bulacağız diye işlerinden olmuşlar ve yollara düşmüşlerdi. Kafalarındaki saçlar, hayat savaşından geri çekilmişti. Alnındaki çizgiler bir uçtan bir uca derinleşerek ulaşıyordu. Yol boyu arkadaşı, “Umudumu yitirdim.” Dedi. Arkadaşını duymazdan geldi. Bu gizemli ve acı dolu yolculukta bize destek çıkacaklar diyerek, arkadaşına moral vermek istedi.
Her söze bir şeyler uyduruyordu. Zamanla kırıcı olmaya başlamıştı. Dediklerini arkadaşları doğru demek zorundaydı. Ormana yaklaştıkça ağaçların boyu uzadı. Kuş seslerini duymadı. Yüzü kül rengine döndü. Bir kin ve öfke atmosferine tutulmuştu. Ormanın öte yakasında çadırlarını kurup yeşil gölden de balık tutacaklardı.
Akşam olunca gölün üzerine derin bir sessizlik çöktü. Gölün orman tarafında tarihi kalıntıları arayacaklardı. Sabah çadırdan çıktıklarında kar yağışından korktular. Fakat bu yağışta takip edilmekten kurtuluruz, dedi Ağacın dibinde ateş yaktılar ve balık pişirdiler. Şehirden gelen yolu da gözetimlerine aldılar. Orman tarafında ses duydular ve hemen oltalarının başına geçtiler.
Balıkları alıp çadırlarına yürüdüler. Karşılarında şehirden gelen üç görevliyi görünce şaşırdılar. Görevlilerle birlikte pişirdikleri balıkları afiyetle yediler. Balıklar lezzetliydi. Şehre dönenler geri gelebilirdi. Çadırı toparlayıp yukarıya kar yağışına rağmen kaçtılar. Arkadaşı bırakalım bu hayali geri dönelim diyor. O ise duymuyordu. Ağzını açmış, yakası açılmadık küfürler savuruyordu. Bizi burada da buldular. Göl tarafına yürüdü. Ağaçlar her yanı kubbe gibi örtmüştü. Başındaki pereyi kaldırıp saçlarını kaşıdı. Peresi başka bir işe yarıyormuş gibi elinde evirdi çevirdi.
Tarihi yerden bir iki eşya bulduk diyorlardı. Şehre varıp satmayı deneyeceklerdi. Aradan bir hafta geçtikten sonra önemli diyerek sır gibi sakladıkları eşyayı ilgililere göstermişler. Buluntuyu öğretmen eline almış, silmiş ve kemerin ucundaki toka olduğunu görmüş.
Tarihi kalıntıda buldukları eşyaları “Toka” olarak tespit edilmiş. Toka uğruna çektikleri çilenin hesabını vermeleri çok zordu.
Hasan TANRIVERDİ