1/2
Memleketimden İnsan Manzaraları 510
ZOR OLANI BAŞARMAK
“Okuyan insan ile okumayan insan bir olur mu?
Gören göz ile görmeyen göz bir olur mu?
İşiten kulak ile işitmeyen kulak bir olur mu?
Aç ile tok, gölge ile güneş bir olur mu?
Sağlık ile hastalık bir olur mu?“ (*)
Sanmayın ki, yukarıdaki cümleler benim. Onlar Diyarbakır’ın Çermik ilçesinin Tilender (Bintaş) köyünde doğan ve anadili Kürtçe olan bir köylü çocuğunun…
Zor olanı başaran on binlerce köylü çocuğundan biridir o. Adı Süleyman Demirkol… Ve yedi yaşını geçtiği halde köyünde okul da yoktur, öğretmen de…
Hangi yıllar mı, dediniz? !950’li yılların sonları… !960’a 1 yıl kalmış. En iyisi Demirkol’u dinleyelim biz:
“Abbas abim ile Mustafa abim ikisi de askerde idiler. Askere gittiklerinde ne Türkçe biliyorlardı, ne de okuma-yazma… İkisi de Ali okuluna (askerlikte okuma yazma bilmeyenler için açılan kurs) gitmiş; çok başarılı olmuşlardı. Abbas abim onbaşı, Mustafa abim ise çavuş olmuştu.”
Sonrasını ben özetleyeyim: Abbas abisinin yaşı büyük olduğu için askerliğini daha önce bitirip döner köye. Hem Türkçe, hem okuma yazma bilmeyenlerin çektiği zorlukları yaşayarak öğrendiği için:
“Bundan sonra okul çağına gelen kardeşlerim mutlaka okula gidecek.” der. İyi ama köyde okul yok… Tek çare yaya bir saat uzaklıktaki okulu olan Qerto köyüne gitmektir.
Bir gün Abbas, kardeşleri İbrahim ile Süleyman’a, “Haydi, bugün sizi okula götürüp kaydettireyim. Siz okuyacaksınız.” deyince sevinçten havalara uçar iki kardeş. Üçü birden yürüyerek Qerto köyüne ulaşırlar. Okulun önüne vardıklarında teneffüste imiş öğrenciler. Çocukları gözetleyen öğretmen, onları görünce yaklaşıp “Hoş geldiniz” diyerek ilgi gösterir.
Abbas abileri, “Hocam, biz Tilender köyünden geliyoruz. Bu ikisi benim kardeşim. Köyümüzde okul yok. Kardeşlerimi kaydederseniz, burada okuyacaklar” diye belirtir; geliş amaçlarını.
Adı Mahmut Soner olan öğretmen, iki kardeşi şöyle bir süzdükten sonra:
“Abbas Efendi, İbrahim çok büyük, onu kaydedemem; ama Süleyman’ı kaydedelim.” der.
Abbas, kardeşi İbrahim’i de kaydetmesi için ısrar eder ama “olur” demez öğretmen. İbrahim çok üzülür. Süleyman’ın kaydı yapılır. Birinci sınıfların arasına geçip sıraya oturduğunda büyük bir zafer kazanmış gibi çok sevinir. Abbas abisi okuma yazmayı çoktan öğretmiştir kardeşlerine. O nedenle öğretmenin verdiği her ödevi başarıyla yapar Süleyman. Dolayısıyla hep örnek gösterilir sınıfa.
Teneffüste bu köyde yaşayan akraba çocukları Ali ile Süleyman gelir yanına. Birlikte oynarlar. Dolayısıyla yabancılık çekmez hiç. Akşamüzeri okul paydos olunca Ali ile onların evine gider. Ali ve kardeşleriyle birlikte neşeyle oynar.
Süleyman Demirkol’un köyünden Encoz köyüne okula giden üçüncü sınıf öğrencisi Şehmus
Güneş adlı bir çocuk vardır. Süleyman’ın Qerto köyü ilkokuluna kaydolduğunu öğrenince
babasına, “Beni de Qerto’ya aldır. Süleyman’la birlikte gider geliriz.” diye yalvarınca gereken yapılır hemen.
2/2
-2-
Bunu öğrenen Süleyman’ın keyfine diyecek yoktur artık. Bundan sonra hep Şehmus’la gidip gelir okula. Ancak okumayı yazmayı önceden bilen Süleyman, öğretmenin verdiği fiş yazma ödevlerinden bıkıp usanır. Bir gün daha fazla dayanamayıp, “Ben okuma yazma biliyorum. Fiş yazmaktan bıktım; bıktım!” diye bağırır; anadili Kürtçe ile.
Sesi duyan ama bir şey anlamayan öğretmen, “Arkadaşınız ne diyor?” diye sorar. Hem Türkçe, hem Kürtçe bilen öğrenciler, “Arkadaş, ‘Ben okuma yazma biliyorum. Fiş yazmaktan bıktım’ diyor” der.
Öğretmen, Süleyman’ın yanına gelip, “Sen okuma yazma biliyormuşsun, öyle mi?” diye sorar ama Süleyman, Türkçe bilmediği için soruyu anlayamaz. Arkadaşları Kürtçe olarak, “Öğretmen, ‘Sen okuma yazma biliyor musun?’ diye soruyor.” derler. Süleyman “He, he…” der.
Öğretmen ikinci sınıflardan bir ders kitabı alır. Bir sayfayı açıp, “Oku bakalım” der. Süleyman hecelemeden cayır cayır okuyunca, “Tamam, sen 2. sınıfta olmalısın” deyip bir üst sınıfa geçirir onu. Buna çok memnun olan kahramanımız, bilmediklerini üst sınıflarda olan tanıdıklarına sorarak öğrenir.
Bu müjdeyi evdekilere verince, onlar da çok memnun olup, “Aferin, aferin sana!” diye kutlayarak öpüp kucaklarlar onu.
Süleyman, aileden okula giden ilk kişidir. Abbas abisi ona defter, kalem ve silgi alır. Annesi de bezden boynuna asarak taşıyacağı bir çanta yapar. Defteri, kalemi, silgiyi çantaya koyup duvara asar. Çantasına bakarken duyduğu sevinç ve mutluluğun ne anlatılmaz bir duygu olduğunu gidin de Süleyman Demirkol’a sorun siz!
Okuldan eve her dönüşünde önce ödevlerini yapar, sonra oyun için çıkar. Arkadaşlarıyla en çok oynadıkları oyunlar bır (aradan geçme), üç adım, çelik çubuk ve üç küme taş imiş. Öteki oyunlar neyse ne de, üç adım oyununda kimse geçemezmiş Süleyman’ı.
Oyundan sonra eve gelir, ders kitabını alır, okuma parçalarını yüksek sesle okumaya başladığında herkes sessizce dinlermiş. Ancak Abbas abisi hariç, kimse ne dediğini anlamazmış. Elbette anlayamazlar; Türkçe bilmiyor ki onlar.
Böyle zamanlarda, İbrahim abisi, “Ah, ne olurdu, öğretmen beni de okula alsaydı!” diye üzülüp dururmuş hep.
Evet ya, öğretmen keşke İbrahim’i de alsaydı okula!
Zor olanı başaran Demirkol’un öyküsünü gelecek hafta da anlatmaya devam edeceğim.
—————————————————————————
(*) Zor Olanı Başarmak (Anılar-Kültür-Hikâyeler), Süleyman Demirkol,
Kent Işıkları Park Ajans Yay. Fatih/İstanbul, 2. Baskı, 2023, info@nubihar.com
Hüseyin Erkan
0535 371 74 84
hüseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr























