Ona göre, zaman su gibi aktı, berrak ve renksiz.
Yaşantısını umursamıyor gibiydi. İyi ve kötü günler, doğanın eşliğinde doğaldı. Bir mücadele sürdürüyordu, zaman su gibi akıp gitse de.
“Zaman su gibi geçiyor.” Dedi. Başını yukarı kaldırdı ve tepelere baktı, gözleri nemlendi.
Döngüsü yok, tekrarı yoktu, zaman ve suyun.
Bir solukta zaman ve bir damlada su geçip gidiyordu, ufka doğru.
Zaman ruhu, su elementleri taşıyan. Taşıdıkça insanlığı bir yerlere yücelten. Yüceltir insanlığı zaman, su ile göklere ve deryaya.
Işık ışınları suda kırılarak göze yansıdı. Su akıp gitti, yansımayı önemsemedi. Taşlara çarptı ve akmaya devam etti.
Su, gökten yeryüzüne ve yeryüzünde vadide bulur yolunu, sormaz geçip gider, zaman içerisinde deryaya.
Billurlaşmış damlalar, bir içimlik. Bir solukluk zaman işler içimize ve sağlığa katkıda bulunur.
Zaman ruhu, su elementleri, bedene nakleder. Böylece canlılığın aktivitesini sağlar. Beden gelişir, zaman, su gibi akar geçer.
Akarken de dünyayı, temizler ve nizam intizam verir.
Zaman sessiz sedasız, ruhu şekillendirirken, su da madensel tuzları kullanıp bileşikler yapar. Böylece canlılık olaylarına işlevsellik kazandırır.
Zaman içerisinde sevgiyle akıp giden su, tohumları verimli topraklara taşır. Toprağında yeşeren tohum, çiçeğini oluşturur. Çiçeğin yeni tohumlara su sayesinde hayat buldururken, canlılığında devamlılığını sağlar. Canlılığın devamlılığı için, tohumlar yeşerir ve yeniden canlılık hayat bulur. Hayat bulan yavru bitkiler, en güzel renkleriyle sevgilerini tüm canlılara yansıtırlar.
Zaman, çiçek ve tohumların sevgiyle açmasına ve yeşermesine tanık olacaktır. Bu şekilde hayatın manası belirlenecek ve meyvesini verecektir.
Zaman ve su akıp giderken, sevgi atmosferinde, doğal olarak, doğada yer bulacaktır.





















