Hakan, yüksek lisans için yurt dışından kabul almıştı…”
Baba haberi öğrendiğinde, şehir kulübündeydi. Ayağa dikildi, ellerini kaldırdı ve çaylarınız benden,” diye bağırdı.
Yetmedi, avazı çıktığı kadar, sevinç narası attı.
Akşam yemekte, yüksek lisans için kabul almanın öneminden bahsetti. Öğretim görevlisi olmaya ilk adım, dedi. Konuşması havaya zıplamasıyla kesiliyordu. İçi içine sığmıyordu, yeni bir dünya açıldı önümüze, yeni bir dünya, diyordu.
Küçük oğlunun omuzuna tutup sarsıyordu.
Baba cephesi, duygusallığın öngörülemez bir hıza ulaştığı devreyi gösteriyordu.
Anne cephesi, yüksek lisans ve kabul haberini alınca, yüreği cız etti. Babanın havasına katılmadı. Ana yüreği, bir şeyler hissediyordu. Ana, dalgadan kurtarılıp limana çekilen gemi gibi sakinleşti, yalnız soluk almada zorluk çekti.
Ana “herkes yüksek lisans mı? yapıyor, onsuz da başarı gelir,” dedi. Gözleri buğulandı kafasını yere eğdi. Babanın tekrarlanan naraları üzerine; ana başını kaldırdı ve sesi titreyerek, “içime ateş düştü. Su içmek istedi ve bardağına elini uzattı. “Başım dönüyor,” dedi.
Baba sakin bir tavır aldı ve “yurt dışına yalnız bizim çocuğumuz çıkmıyor,” dedi.
Anne kendini korumaya aldı ve “çocuğumuz aile sevgisiyle büyüdü, dünyaya yabancı. Yabancı bir dünya onu kıskacına alır ve kaybeder, korkum o. Sosyal yönüyle hayatı tanımadı, kendini hiç tanıma fırsatı bulamadı. Boylu boslu, görünüşü göz dolduruyor. Fakat yaban ilde tökezler. Çünkü peşini bırakmazlar. Elinden tutanın peşine sürüklenir. Onda ailemizin huzurunu bulmaya çalışır. Böylece oğlumuzu kaybederiz.”
Baba bir şey söylemek istedi. Kapı açıldı ve içeriye Hakan girdi. Hakan, üniversiteyi bitirmiş, siyah saçlı, ela gözlü ve buğday tenliydi. Hakan sevinç göz yaşlarıyla anne ve babasının ellerini öptü. Gözleri korku dolu bir anlam içeriyordu.
Annesinin üzgün olduğunu gören Hakan, “anneciğim, gülmelisin, bir yıl göz açıp kapanana kadar geçer,” dedi.
Anne, “o yılın uzun veya kısalığını gel de yüreğime sor. Bizin üniversitelerimize ne oldu,” dedi.
Baba küçük oğlu Turan’dan su istedi.
Hakan “gün aşırı kartpostal atarım, sürekli haberleşiriz. Okulun yurdunda kalacağım, dışarı bile zor çıkılıyormuş. Çünkü dersler ağırmış,” dedi.
Anne “senin için okul ve yurt, kuzunun kırlara sürülmesi gibidir. Kurdun kapması an meselesidir. Kültürel hiçbir bağımızın olmadığı bir topluma ister istemez giriyorsun. Kendini güvence altına almadıktan sonra kaybolman işten bile,” değildir.
Anne göz yaşlarını tutamadı ve kalkıp mutfağa gitti. Turan kalktı ve annesini teskin etmeye çalıştı. Anne, “yavrum yol her zaman aynen devam edemez. Kendini taşlar arasında bulursun,” dedi.
Uçağın saati geldiğinde, annede yaşlar durmak bilmiyordu. Babanın teskini, Turanın koluna girmesi, Hakanın boynuna sarılması hiçbir yarar sağlamıyordu.
Baba, parasız kalma ve bizi habersiz bırakma, dedi.
Hakan, ilk günlerde kartpostal göndermeyi ihmal etmedi. Fakat kırda kurda yem olduktan sonra ise haber filan göndermedi. Bir yılın sonunda ana ve baba ayağa kalktı. Yapılabilecek bir şey yoktu. İkinci ve üçüncü yılın sonunda, Turan’ı ABD’ ye gönderdiler.
Hakan okula bir ay devam etmiş ve çok zengin bir ailenin kızıyla evlenip kızın, büyük konağına yerleşmiş.
Hakan, hayatından memnun olduğunu, anne ve babasını davet edeceğini ısrarla Turan’a söylemiş.
Hasan TANRIVERDİ























