Beyaz kartın, ardındaki hikâyeyi anlamak için fotoğrafçıda, kartları elimden bırakmadım.
Hayallerimi sıraladım. Rüyadaki gibiydim.
Okulun son haftasıydı. O gün fotoğraf karesinde bir araya gelmek, tesadüf olamazdı. Bir davet miydi? Bilemedim.
Yol kavşağında çektirmiştik fotoğrafı…Yollar bitmeyen yollar. Bir kavşağa gelmiş ve ayırım başlamıştı. Bu ayrılığın bir ömür süreceğini kim kestirebilirdi.
Benimkisi yaşanacaklar ayrılığın bir bilinmez hikâyesiydi.
Fotoğrafları çektirdik ve ayrılmak ne kelime saatleri durdurmak istedik, saatler durmuş muydu? Bilemedik ama arkadaş için anasının elinde değnekle yola düşmesi, bizi kendimize getirmişti.
Kavşakta saatler durmuş ve biz farkında değildik.
Hayatla gelen gençlik rüzgârı, sahnedeki bir rolden ibaretti. Yol kavşağında hayatımızın rolünü arıyorduk. Gizli bir özlem duyuyorduk, hikâyemize. Hikâyesini anlatmak istiyordu, fakat yer ve zaman uygun değildi.
Gerçek anlamda yalnızdı. Yalnız olmak yalnız kalmak istemediği halde kimsesizdi.
Okulun son günleri, sınıf olarak, nişan merasimine davetliydik. Bu gece kutlu gece çal oynasındı, benim için. Yaz tatiline çıkıyorduk, onun için gecenin mesajı önemliydi. Gece boyunca; yol kavşağındaki gibi objektifin önüne geçtik. Kuğular gibi masum ve şaşkın bakışıyorduk. Göz altında olmaktan da kaçınıyorduk.
Yanındaki siyah saçlı ve uzun boylu genç için ağabeyi, dediler. Yol ayrımındaki sınıf arkadaşları şüphelense bile konuyu gizli tutarlar. Masadan kalkmadım, yorulur ve gelir, diye düşündüm. Bu mutlu olmaya inanmaktı. Açıkçası mutlu olmaktı.
Yol kavşağında, ömür boyu birlikte olmanın sinyalini verdiğimiz anı yaşayacaktık. Bu anı da masada yaşamak ve ilerisi için bazı görüşlerimi bildirmek istemiştim. Geleneksel yapı, görüşmemize karşıydı. Karşı olmak, “büyükler ne derdi,” ile başlayan aykırılıklardı.
Bir yıl sonra böyle bir merasim de bize düzenlenecek gibiydi. Arkadaşların bilenleri olaya o gözle bakıyordu. Zaman hızla geçti. Halbuki bir yılı özetlemiş önümüzdeki yıl ne yapacağımızı karar verecektik.
Yeni bir hikâyeydi bizimkisi, yeni ve bir ömre sığmayacak olan.
Hikâye garip bir sezgiden ileri gitmedi. Gönül tahtı, direnemeyeceği verilerle sarsıldı. Yol kavşağından kararladığımız patikaya sapmadı ve düz bir yolda devam kararı aldı. İyi niyetinden şüphem yoktu ama pes ettiği, gençlik rüzgârıyla sarsıldığı bir duruma mahkûm oldu.
Yol kavşağını tanımaz oldu. Anılar beyaz kâğıtlar üzerinde kaldı. Hikâyemiz yıllara karıştı. Bilenler de unuttu. Bir gün geldi, o bir gün hiç beklemediğim andı.
Gençlik başında duman, heyheyler seni bırakmaz, yakınların sarılır. Pişmanlığı düşünmeden kapılıp gidersin ve sevgiye sünger çektiğini zannedersin.
Sevgiye sünger çekilmiyor, geç kalan göz yaşlarının faydası da olmuyordu. Hayaller bile umut olmaktan çıkıyordu.
Yalnız hayaller gerçek olsa, diyebilmeyi ne çok isterdim.
Arkadaşın hikâyesini de kapalı olsa da yazdım.
Hasan TANRIVERDİ























