Peygamber Efendimiz “Tutumlu olan fakir düşmez” buyurarak bize hayatta takip edeceğimiz önemli bir prensip öğretmiştir. Helal ve meşru yollardan çalışıp kazanmayı emreden dinimiz, çalışıp kazandığımızı da israf etmekten ve lüzumsuz yere harcamaktan bizi menetmiştir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez!” (Araf Suresi 31)
İsrafın haram olduğunu gayet açık bir şekilde bildiren bu ayetin sonundaki “Çünkü Allah israf edenleri sevmez” emri Müslümanlar için çok önemli bir uyarıdır.
Dinimiz cimrilikten de sakınmayı emretmiş, ölçülü yaşayışımızda orta ve makul bir yol takip etmeyi istemiştir. Cimrilikten de, israftan da kaçınmamız gerekir. “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz” emri bize bunu hatırlatır.
Yüce Mevla: “Onlar ki, (mallarını) harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik yaparlar, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan Suresi 67) buyuruyor.
İmkanlarımızı, zamanımızı, kazancımızı, yer altı ve yer üstü servetlerimizi tutumlu bir şekilde kullanmalı, sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini iyi bilmeli israftan, saçıp savurmaktan kaçınmalıyız. Böyle yaparsak millet olarak kalkınmış ülkelerin seviyesine ulaşırız.
Kazancını saçıp savuran, geliri ile giderini denkleştirmeyen, kazandığından fazla harcayan bir insan arzu ettiği hayat seviyesine ulaşamaz ve böyle bir aile de mutluluk olmaz. Paranızı, malımızı kendi ihtiyaçlarımız ve toplum yararı için kullanmalıyız.
İsraf bir milletin kalkınmasını engeller, kişileri ve toplumu yoksulluğa sürükler. Emeklerin boşa gitmesine sebep olur. Milli servetin kaybı, kazancın boşa gitmesi, zaman ve imkan kaybını doğurur. Attığımız bir dilim ekmeğe ihtiyacı olan insanların bulunduğunu unutmamak gerekir.
Ülkemizde temel gıda maddesi olan ve çöpe atılan ekmek israfının ulaştığı boyut son derece düşündürücüdür. Aslında çöplere atılan sadece ekmek değil, çöpe atılan ekmek; çiftçinin alınteri, ürünün ekmek haline gelmesinde görev alan tüm çalışanların emeği ve alın terinin çöpe atılması demektir.
Tabağa yiyebileceğinden fazla yemek koyup bir kısmının artık bırakılması, ekmeğin çöpe atılması, fazla lamba yanması, musluk ve çeşmelerin boşa akıtılması, meyvelerin ve sebzelerin düzensiz kullanımı, keyif ve eğlence adına tabak ve çanağın kırılıp boşuna savrulması israftır, haramdır. Hiç kimsenin bunları ölçüsüzce kullanarak israf etmeye hakkı yoktur.
Çalışılan yere zarar vermek, zamanı çalmak, işi yavaşlatmak, ürüne zarar vermek, devletin ve milletin malını keyfince kullanmak, boşa harcamak, benzini ve yakıtı gereksiz yere tüketmek, millet malını keyfince ve beyhude kullanmak da israftır, haramdır.
Zamanı boşa geçirmekte israftır. Kendinden varlıklı kimselerin hayatına özenerek mütevazı eşyasını atıp pahalısını almak, her gün değişen modaya ayak uyduracağım diye borca girmek israftır. Atılan mal zayi oluyorsa milli servetin kaybıdır. Bunlar dinimizin tutumlu yaşamak için koyduğu prensiplere aykırıdır. Sosyal dengeleri altüst eder ve ekonomiyi çökertir. Çöpe atılan, zayi edilen, çürütülüp atılan her mal israftır. Milli ekonomiye verilen bir zarardır.
İsraf kavramını lüks tabiriyle birleştirecek olursak, her türlü lüks eşya-mal, arç hevesinde olanlar, herşeyin lüksünü kullanma hastalığına tutulanlar eşya ve mal alımında lüksü ve modayı takip edenler de israfın içine düşmüş olan kişilerdir. Bir yanda açlıktan ölen insanlar varken, böylesine lükse düşkün olup şaşalı yaşayan zavallılara da insanlık dersi vermek gerekiyor.
Ömrünü ve servetini iyi değerlendirmeyen, boşa harcayan, israf eden, saçıp savuran insanların bir gün bunun hesabını vereceklerinden şüpheleri olmasın. Hayat ve ölüm, cansız tabutta bize sessiz-sedasız veda eden bedenler örnek teşkil etmeli, ibret alınmalıdır. Yaşadığımız her anın, kullandığımız her ürünün hesabını vereceğimizden şüpheniz olmasın…
Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “Kıyamet gününde insan dört şeyden sorguya çekilmedikçe Allah’ın huzurundan ayrılamaz; Ömrünü nerede geçirdiğinden, vücudunu nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, bilgisi ile ne derece amel ettiğinden…”
Hayat bize ölçülü olmayı öğretir. Yüce dinimiz sadece kendimiz için değil, toplum ve insanlık için de yaşama düsturunu getirmiştir. Sadece kendi mutluluğu ve yaşantısı için değil, toplumun ve insanlığın mutlu-hayırlı yaşaması için de mücadele etmemiz öğütlenmektedir. Gemisini kurtaran kaptan değildir. Topluma ve insanlığa sahip çıkan, onların kurtuluşu için çalışan hakiki kaptan, hakiki Müslümandır.




















