Yıldızlı, yıldızlı gece
Paletini mavi ve griye boya
Bir yaz gününe bak
Ruhumdaki karanlığı bilen gözler ile
Tepelerdeki gölgeleri
Çiz ağaçları ve fulyaları
Vincent Van Gogh’un anısına yazılan şarkı sözleri yıldız tozları gibi dağılıyor geceye. Telefonumun yapay ışığında tarihi teyit ediyorum: 7 Haziran 2020. Gündüzden arta kalan ılık rüzgâr, sokak köşesindeki ıhlamur ağacının kokusunu alıp balkonuma doluyor.
Başımı gökyüzüne kaldırıyorum. Parlak dolunay ve yıldızlar, hayranlık uyandırıcı bir sanat eseri gibi duruyor lacivert gökyüzünde. Gecenin ruhu kalbime hükmediyor. İçimdeki dingin suya bir taş atılıyor, su halkalar çizerek dağılırken duygum değişiyor. Anlaşılamayan, acı çeken, ruhu sadece doğaya duyarlı bir ressamın derin hüznü yerleşiveriyor içime. Vincent Van Gogh’un mavili sarılı, büyülü “Yıldızlı Gece” tablosu canlanıyor hayalimde. 1889 da Fransa’da bir dönem kaldığı akıl hastanesinin odasında, böyle bir Haziran gecesinde hayatını özetlediği gizemli resim…
O özel gecede hayalleri, duyguları bambaşka bir hal almış, hareket ve ışığın gizemini zihninde birleştirerek yıllar sonra bilim dünyasını şaşırtacak Yıldızlı Gece eserini yaratmıştı. Resim huzurlu gibi görünen bir gecenin görünmeyen tarafında kalan, coşku, tutku ve çalkantıyı hareketlendirerek anlatır.
Yaşarken hiçbir eseri satmayan, yoksulluk ve zihinsel hastalıkla uğraşan Van Gogh, o an modern sanatın öncüsü olacak bir yapıta imza attığını bilseydi eminim dünyanın en mutlu insanı olurdu.
“Yıldızları ve göklerdeki sonsuzluğu fark edin. O zaman hayat neredeyse büyülü gözüküyor. Ben çoğunlukla gecenin, günden daha canlı ve daha zengince renklendirilmiş olduğunu düşünüyorum. Yıldızlara bakmak beni daima hayal dünyasına daldırır. Kendime sorarım, Fransa haritasındaki noktalar arasında seyahat edip belli bir noktaya ulaşıyoruz da neden gökyüzündeki bu parlak noktalara ulaşamıyoruz?” sözleri onun gökyüzüne olan ilgisini anlatır.
Vincent evrene, evrenin renklerine hayrandı. O, kimsenin göremediklerini görür, hissedemediklerini hissederdi. ‘Geleceği’ derin bakan gözlerinde, yetenekli ellerinde, sezgisel düşüncelerinde taşıyan bir ressamdı. Üretken olduğu anlarda ilham zihnini ele geçirir, gizemli bir şekilde ruhunu sarar, bilincini yitirinceye kadar resim yapardı. Sıra dışı yeteneğini, özel, kırılgan varlığını kardeşi Theo dışında kimse anlayamadı. Dışlandı, taşlandı, akıl hastanesinde yattı ama hep resim yaparak direndi acılarına. İnsanlar onu kulağını kesen deli bir ressam olarak tanıdı. Eserlerinin beğenilmemesi, anlaşılamamak, ruhundaki derinlikle yalnızlaşmak, katlanılmaz bir acıya dönüştürmüştü hayatını. “Yıldızlara ulaşmak için de ölebiliriz.” demişti ve bir süre sonra kendi isteğiyle yıldızlara ulaştı.
Geceyi, gökyüzünü onun gözüyle görüp büyülü bir esere dönüştürmeyi hangimiz istemeyiz?
Yıldızlı gece, yıldızlı gece
Işıl ışıl alevlenen çiçekleri alevlendirerek
Eflatun pusun içinde bulutları döndürerek
Vincent’in gözlerini Çin mavisiyle yansıtarak
Gecenin görünmez eli içimdeki dingin suyu dalgalandıran taşı çıkarıyor yavaşça. Yüzüme tekrar dokunuyor ıhlamur kokan ılık esinti. Saat dördü gösteriyor. Yazacağım yeni makalemin konusuna karar veriyorum. Bir yıldız diğerlerinden daha fazla parlıyor, dinlediğim şarkı sona ererken.
Yıldızlı, yıldızlı gece
Şimdi anlıyorum
Bana ne demeye çalıştığını
Müzik
https://youtu.be/vp5qJlr4go0