Yeni sobamız “Soma” markalıydı. Soma, babam tarafından, evin aşhanesine büyük bir neşe ve sevinç içerisinde kuruldu. Kışa korkusuz girecektik. Çünkü muhtarda kömür yardımıyla ilgili, ismimiz olduğu için kömür çuvalları mereğin kapısına yığılmıştı.
Yeni sobamız somada, dağıtılan kömürü yakacak ve tüm evi ısıtacaktık. Babam, inşallah kemiklerim de ısınır diyordu. Babama yine de yün çoraplarını çıkartma diyordum.
Soma ile ilişkiler bir sevda gibi başladı. Odun yandıktan sonra üzerine kömürü dökecektik. Sobanın içi akkor gibi olacaktı. İyi niyetle başlayan sevdalık, kömürü dökene kadar sürdü. Kömür koro eşliğinde somaya aktarıldı. Babam yeleğini hatta yün çorabını da çıkarttı.
Kömür çuvalları mereğin önüne döküldü. Sevincimize diyecek yoktu. Çuvalları mereğin altına depoladık. Taş kömürü diyorduk, çoğu zaman “Taş” olarak algılamıştık. Bu durumda somamız taş yakmaya başlayacaktı.
Kapıda elli santim kar olsa da çuvallar taş dolu, soğuk hiç önemli değildi. Çünkü çuvallardan dışarı kara su çıkıyordu. Devletin taş kömürü, bize kadar gelmişti.
O günlerde madencinin kaderi Soma’da yazılmıştı. Çok üzülmüştük. Somaya kömürü döktüğümüzde neşemizi komşularla da paylaştık. Ev iliklerine kadar ısınacaktı. Yıllarca odun yaktık fakat doğru dürüst ısınamadık. Şimdi masrafsız ısınacaktık.
Yeni soba dijital, yeni soba sosyal özellikte, yeni soba dilden anlıyordu. Bir çeyrek torba taş döküldü sobaya, yeni soba tısladı. Yeni soba koktu, duman saçtı. Gözümüze baktı, neşemizi bozdu. Sobaya dökülen kömür taş çıkmıştı. Bunlar taş yakamam demek istedi.
Ağzınızın tadıyla ısınamayacaksınız kusura bakmayın dedi.
Çünkü Soma’nın kömürü taş çıkmıştı.





















