Atı geçim kaynağıydı. Askerden sonra atından, hiç ayrılmamıştı. Atsız dakikası geçmiyor ve onun beslenmesi için elinden geleni yapıyordu.
Atına yeni bir semer yaptırmayı düşünüyordu. Taşıdığı onca yüke karşılık, uygun ve rahat bir semere ihtiyacı vardı.
Kasabada semer ustası bir kişi kalmıştı. Semer esnafı, zanaatkâr olarak kaybolmanın eşiğindeyiz. Maalesef kabiliyetler sönmek üzere. Derneğimiz de olmadığı için elimizden tutan da yok. Hükümet desen kendine yetmiyor, diyordu.
Usta çırak ilişkisiyle devam ettirilen, semer yapımı, usta ellerden de kayıp gidiyordu. Köylerde hayvan besleyen kalmadı. Yük taşımacılığını vasıtalar yapıyor. Üç beş kişide babadan kalan yadigâr atlar da olmasa semer işi tamamen silinirdi.
Aylar geçiyor semer soran olmuyor. Bu arada semerin yanında süslerle uğraşıyorum.
Derste el sanatı olarak semeri tanıtan öğretmen; “Görelim öğrenelim,” programına uygun olarak, sınıfını, semerci esnafına götürdü. Öğrenciler, ustaya çok güzel sorular yönelttiler. İlk defa semer yapmak, nereden aklınıza geldi? Semerci, amcam semer ustasıydı. Babam; çalışmam için amcama gitmen gerektiğini söyleyince, semerle tanıştım.
Usta, Kasabada iyi esnaf olarak tanınıyordu. Esnaf genelde küçük sermaye sahibi ve zanaat sahibi demekti. Esnaflar tarihte “ahi teşkilatı” kurmuşlardı.
Öğretmenin hatırlatması üzerine, tarihte esnaf teşkilatı olan ahiliği sordular.
Usta, esnaf teşkilatı olan ahiliği açıkladı. Ahilik, 13. Yüzyılda ortaya çıkar. Türklerin Anadolu’da kurmuş oldukları bir esnaf örgütüdür. Zanaatkârları ayakta tutmaya yöneliktir bir dayanışmadır. Ahilik, iyilikten yana olmanın, ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin ve yardımseverliğin kısacası tüm güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyal ve ekonomik düzendir. Semer ustası ahiliğin yedi kuralını başının üzerindeki tabelasında olduğunu gösterdi. Düzen olarak Türklerin rönesansıdır. Şeklinde bir değerlendirme yaptı.
Ahi teşkilatları ustalığın en iyisini yapmak zorundadır. Asla sahtekarlığa dönüşmek doğru kabul edilemez. Öyle bir ruh yapısıdır ki iyi insan ahlaklı insan olmayı esas alır.
Türklerde ahi teşkilatları; düşküne, askere gidene, evlenen, savaşa çocuğunu gönderen ve yardıma muhtaç ailelere her türlü yardımı yapmaktaydı.
Atıyla taşımacılık yapan yeğen, bu sayede evin geçimi, gece gündüz çalışarak sırtlamıştı. Askerden geldikten sonra atına “yeğen” diye seslenen, Ahmet’e köylü “yeğen” adını vermişti. Yeğen atıyla amcasına gitmiş ve yeni semer için geçer not almıştı. Amcası, kaybolmaya yüz tutmuş bu sanatı devam ettiren ustaya, Allah uzun ömürler versin, demişti. Bu ustaların nesilleri tükenmek üzere, onlar çok değerlidir, demişti.
Yeğen atıyla bu ara kum ve çakıl çekiyor ve iyi para kazanıyordu. Fakat atını da dinlendiriyor asla yormuyordu.
Yeğen, kamyonetlerle başa çıkamayacağını biliyordu. İşini temiz yapar ve uyguna getirirdi.
Hasan TANRIVERDİ























