80’li yılların “Uzaylı Zekiye” dizisini hatırlayanınız var mı bilmiyorum. Bu sıralar kendimi Uzaylı Zekiye gibi hissediyorum. Olana bitene, “artık hiç bir şeye şaşırmam” dediğim halde hâlâ şaşırabiliyorum. Hayır, güzel şeyler olsa da şaşırsam amenna.. Maalesef güzellikler bulmuyor, üzülüyorum.
Yaşadığım ve çok sevdiğim ülkemde, olan biteni gördüğümde, her şeye yabancılaştığımı hissediyorum.
Ait olmak, aidiyet hissetmek.. Özellikle bir topluma, bir ülkeye ne önemli bir duygu.
Oysa yetiştiğim bu topraklarda kendimi yabancılaştırılmış, ötekileştirilmiş hissediyorum.
Özgürlükçüyüm malum, eşitlikçiyim. Ahlak kavramı benim için; dürüstlük, doğruluk, adalet, empati, farklılıklara saygı, yaşama, kişilere saygı, hak hukuk yememek. Şimdi bakıyorum ahlak kavramına; anlaşılan o ki ahlak=kadın mülkiyetine sahip olan erkek için kurgulanmış; kadının, eril hakimiyet tarafından belirlenen kaidelerin dışına çıkmaması demek. Benim benimsediğim ahlak kavramıyla, bu kavram arasında dağlar kadar fark var, kendimi yabancı hissediyorum.
Hiç olmamasını istediğim şiddet, en azından asgari düzeye inse desem? Beklentim bu ya hani.. Tüm yazılı ve görsel medya, sinemasıyla dizisiyle, haberiyle hep birlikte elele vermiş, şiddeti körüklüyor, inanamıyorum. Bireysel silahlanma neden bu vaziyette, kim nereden buluyor bunları, niçin kullanılıyor silahlar orada burada? Ceza? Caydırıcılık?Anlayamıyorum.
Mafya ya da mafyacıklar geziniyor ortada. Hepsi birbirinden müstesna. Misafirperver bir ülkeyiz ya, ithalleri bile var her nasılsa. Şantaj, tehdit, şiddet gırla..”Neredeyiz, nasıl oluyor, nerede güvenlik kuvvetleri ve istihbarat?” diyor, yaşananlara anlam veremiyorum.
Afetlerle sarsılan insanlarımız hiç gitmiyor aklımdan. “Barınacak yer, temiz su.. Kış önümüzde malum. Ne yapacak bu insanlar, hele ki okul çağındaki çocuklar?” diyorum, üzülüyorum.
Kadınlarımız da hiç çıkmıyor aklımdan. Her gün toprağa kavuşuyor içimizden birileri. Sevdikleri veriyor gül yerine bıçağı ya da mermiyi. İnsan hakları diyorum, eşitlik, yaşam hakkı, kadınların doğal hakkı. Kadına yönelik “hizaya gelsin” eril söylemi alttan alta yerleştiriliyor ve hatta yerleştirilmiş her yere. Kelimelerim havada asılı kalıyor öylece ve ben bir kadın olarak kendimi yabancı hissediyorum.
İfade hürriyeti herkese değil, adil dağıtılmamış düzende.
Kimilerinin sesi çok çıkıyor alabildiğine. Kimininse fısıltısı bile tehlikeli her nedense. İbre eğilmiş sağ köşeye, terazi bozuk sanki, anlamıyorum.
Dünün mağdurunu oynayan kesimler almış sazı eline. Oysa ben kimseyi ötekileştirmedim, kimsenin özel hayatına müdahale etmedim, din ve vicdan hürriyetine karışmadım ki hiç bir dönemde. Niye başkalarının gözü diğerinin özelinde? “Elalem” denilen yaratık hortlamış, hem de bu demde, anlamıyorum.
Bir ülkenin doğası, coğrafyası ve iklimi ile birlikte, esas zenginliği insan kaynağıdır. Eğitim, nitelikli eğitim, nitelikli insan önemlidir. Bakıyorum eğitim kurumlarına, parası olanlar bu devirde yırtmış paçayı her nasılsa, niceliğe önem vermişiz, herkeste bir diploma, anlamıyorum..
Nitelikli iş gücünün gözü dışarıda.. Hem maddi hem manevi olanaklar sağlamıyorsan burada, eksik kalmaz göçmen kuşlar havada.
Zaten kim istiyor ki onları burada? Mesleklere, insanlara saygı kalmamış kimsede nasılsa. Göç yolları hep tek yönlü bu zamanda, üzülüyorum.
Gıda fiyatları, tüketim malzemelerinin fiyatı tepeden bakıyor emekliye, dar gelirliye. Pazar, manav, market desturla girilecek yerler neredeyse. Et yerine sebzeyle ikame edilen dönemler de yaşadık ya bu ülkede. İkame edebileceğimiz bir şey kalmamışsa bu dönemde, sadece mahzun bakıyorum.
Çocuklar diyorum sonra çocuklar.. Fiziki ve zihinsel gelişim için sağlıklı beslenme gerekli onlara. Kaç aile neyi ne kadar alabiliyor ki sofrasına? En az 3 çocuk söylemi geliyor aklıma, hayrete düşünüyorum.
Nitelikli, çağdaş ücretsiz kreş ve okullar, kısacası eğitim..Devlet çözmeli bunları. Daha beslenmeyi, barınmayı bile çözememişken biz, özelleşme varken her yerde, parası olan konuşuyor ve yaşıyor, hazmedemiyorum.
Gelir uçurumu açıldıkça açılıyor, uçurumun derinliği korkutuyor beni, endişeleniyorum.
Emekçi haklar peşinde..
Tüketici ve tüketimin körüklenmesinin, tüketim sınıfları yarattığı ve sınıf bilincinin sistemli bir şekilde silikleştirildiği bu sistemde, sendikaların sesi daha da kısılma peşinde. Emekçi hakkını aramaya çalışıyor her yerde. Sesleri oluşturulan yapay gündemin gürültüsünde kayboluyor, anlamıyorum.
Daha dün kendi ürettiklerimizi yerken, kendi ağacımızın altında gölgelenirken, muhtaç kalmışız başka ülkelerin ürünlerine. Çiftçimiz, hayvancılıkla uğraşanlarımız zorda. Yardım için uzatıldığı söylenen el yetmiyor kimseye. Betonlaşma desen her yerde. Rant ve kâr uğruna yeşil yok edilirken çevrede, korkarım ki muhtaç kalacağız başkasının ağacının gölgesine bile. Üzülüyorum..
Yaşatmak, yetiştirmek, yapmaktır zor olan. Yıkmaksa bir fiskeye bakar çoğu zaman.
Hep fiskeler geliyor bizlere nedense, yine anlamıyorum.
Ana muhalefet yatmış kulağının üstüne, kendi derdinde. Masadan kalkarken çıkan hesap uymamış kimseye. Hesabı görememiş partiler ve siyasiler hesaplaşıyor birbiri ve kendileri ile. Diğer yanda halen tutuklu bulunan milletvekili Can Atalay’a rağmen, 3 milletvekili ve ana muhalefete göre az sayıda üyesi ile Türkiye İşçi Partisi, sokağın ve emeğin nabzını tutmaya ve ses vermeye, ses olmaya çalışıyor her yerde. Zor da olsa, duyuyorum.
Evet..
Ben bir yabancıyım artık bu zamanda.
Baktım uzay gemisi de yok bana ait etrafta.Yolum adaletten, yaşamdan, eşitlikten, haktan,hukuktan, barıştan, kardeşlikten, farklılıklara saygıdan, hürriyetten yana.
Ninelerimin siyasete hiç bulaşmamış, kimseye karışmamış, hile hurda bilmez, tertemiz apak beyaz tülbentleri gibidir, temizdir benim alın terim.Bu yüzdendir belki kimilerine göre ötekiyim.
Görüyorum ki, yalnız da değilim aslında. Benim gibi yabancılar ve yabancılaşanlar var pek çok yanda.. “Belki de” diyorum “Belki de; ben veya biz, yabancı değiliz bu ülkede.
Güç almışsa sazı eline., söz yine bizde olmalı, bizde. Bu ülke her şeyiyle biziz ve bizim. Biz bu güzel Anadolu’nun değeri, emekçisi ve birer ferdiyiz. Acaba Amerika’daki Kızılderililer gibi, sistemli bir şekilde yok edilmekte miyiz? “
“Küçük Amerika” benzetmesi geliyor aklıma; ben bir uzaylı değilim aslında. Kendi topraklarına bilerek yabancılaştırılmış, ötekileştirilmiş, asimile edilmeye çalışılan, bir Kızılderiliyim belki de. Dün onlardaysa sıra, kimbilir? Bugün belki de sıra bizde.Dikkat etmeli bence. Gündem oyalarken bizi iyi bakmalı, mücadele etmeli, incik boncukla değiştirmemeli hiç bir hakkımızı, hiç bir toprağımızı bu dönemde.
Meşhur bir Kızılderili sözü ile yazımızı bitirelim;
““Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak!”
Adil, huzurlu, eşit, güvenli, sağlıklı, refah dolu, özgür günlerde kalın..
Sevgi ve saygılarımla.























