Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cumartesi, Aralık 6, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Yusuf Özkan ÖZBURUN

*Y. Özkan Özburun’la Toplum ve Şiddet

Yusuf Özkan ÖZBURUN Yazar Yusuf Özkan ÖZBURUN
30 Aralık 2010
Yusuf Özkan ÖZBURUN
1
400
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Son zamanlarda toplumda şiddet eğiliminin arttığına tanık oluyoruz. Şiddet, okula da indi bildiğiniz gibi. Bize öncelikle şiddetin bir tanımını yapabilir misiniz?

Son zamanlarda şiddet artmadı aslında, şiddet kuvveden fiile çıktı. Olgunlaşan sivilceler patlamaya başladı. Toplumların genel işleyişinde, kısa vadeli, dönemsel, anlık gibi gözüken gelişmelerin, bir birikimin, tortulanmanın, mayalanmanın zirveleştiği noktada görünür hale gelmesi vardır. Buna bir tür ‘sosyal fıtrat’ diyebiliriz kanaatimce. Dolayısıyla son zamanlarda toplumda şiddet görünür hale geldi, evet, ama bu biriken bir cerahatin bulduğu en zayıf noktadan patlaması gibi bir durum. Cerahat içerdeyken, bünye ağır bir ateşlenme, yoğun bir iç mücadele yaşar ki bu kendini dengeleme çabasının (bir tür ‘sosyal homeostatis’ten bahsediyorum) ifadesidir. Ama cerahat en naif noktadan patlar. İşte bu patlama alanlarından biri okuldur, hatta ben cerahati peydahlayan mikrobun yuvalandığı mekanların bizzat okullar olduğu kanaatindeyim. Yani, ‘şiddet okula da indi’ denemez, okulun bizzat kendisi, yani talim ve terbiyenin açık denizlerinden ‘milli eğitim’in sığ sularına demirleyen köhne savaş gemisinin demirleri paslı; ve bu pas yaklaşık yüz yıldır fiilen zehir üretiyor…

Şiddeti hâlâ tanımlamadınız…

Farkındayım (Gülüşmeler…) Şiddetin bir tanımını yapmaya çalışırsak, öncelikle insan fıtratında üç temel öğenin altını ilim ve tefekkür geleneğimizden hareketle çizmemiz gerekir: Akıl (Kuvve-i Akliye), Şehvet (Kuvve-i Şeheviye), Gadap (Kuvve-i Gadabiye)… Bu kuvveleri dengede tutan temel unsur Kalp ve Kalbin bir fonksiyonu olan vicdandır. Toplumu oluşturan tek tek ferdlerin (birey demiyorum çünkü, birey modernliğin ürettiği insan tipine denk düşüyor benim dünyamda) kendi dünyalarında Kalb’in ve vicdanın bozulmasıyla akıl, şehvet ve gadap kuvveleri arasındaki ahenk ve denge kaybolur. Bunları ahenk ve dengede tutan Kalp ve vicdandır. Kalp ve vicdanın dizginlerinden kurtulan Akıl, zıvanadan çıkmış müfrit ve tahripkar düşünme ve bilim üretmenin kaynağı haline gelirken, Şehvet dengesiz duyguların ve aşırı tutkuların tutsaklığına mahkumiyeti doğurur; ve Gadap, ani öfke patlamaları, eşyaya ve insana karşı yoğun bir agresivite, müthiş bir tahammülsüzlük kaynağı haline dönüşür…

İşte böylece her alanda, yani gerek düşünce ve bilim, gerek duygular ve tutkular, gerekse normal etkiler ve tepkiler alanında sapmalar ve anormallikler baş gösterir. Yani her alan kendi içinde şiddet üretmeye başlar. İnsandan aileye, aileden topluma doğru her alanda şiddetin kara baharı gri çiçeğini açtırır. Edebiyat, sanat, bilim, düşünce, medya, eğitim, ticaret gibi tüm canlı alanlar kendince şiddet üretir hale gelir… Pek kısa olmadı ama şiddetin tarifini de böylece yapabiliriz.

Örnek verebilir misiniz? Daha somutlaştırmış oluruz…

Örneğin, toplumda yaygın eğitim kaynaklarını kurutur, örgün eğitimdeki öğretmenleri rutini tatbik eden basit memurlar seviyesine indirir (ki öğretmenin entelektüel bir vizyonunun olması zorunludur), okullarda sadece formel bilgiler verip ahlak ve vicdan eğitimini ihmal ederseniz, ortaya en fazlasından çok kaliteli manyaklar, nitelikli soyguncular, his yoksulu bilgi simsarları filan çıkarırsınız.

Peki nasıl bir ruh hâli şiddeti üretiyor?

Şiddeti üreten ruh hâli bendenizin ‘derinleşen acziyet duygusu’ diye ifade ettiğim, olaylar ve gelişim seyirleri karşısında kendini müthiş derecede aciz hisseden kütlelerin isyanından neşet etmektedir. On yedi yaşında bir genç olduğunuzu düşünün, sizin dışınızda birileri ÖSS diye bir sınav koymuşlar, bu sınava girmek istemiyorsunuz ama mecbursunuz, bunu değiştirmek istiyorsunuz ama yapacağınız bir şey yok. Cebinizde paranız yok ki dershaneye gidesiniz, babanız ölesiye çalışıyor ve karnınız ya doyuyor ya doymuyor. Geleceğinizi pek aydınlık görmüyorsunuz, bu çarkı kırmak istiyorsunuz ama sizin dışınızda kurulmuş bu sistem işlemeye devam ediyor. Çaresiz hissediyorsunuz kendinizi. Adam yerine konulmak istiyorsunuz ama sizin dışınızda oluşmuş kimi örf, adet ve gelenekler, toplumsal kurallar buna müsaade etmiyor (askere gitmeyeni adamdan saymıyorlar). Kendinizi bir ‘hiç’ gibi hissediyorsunuz. Okula geliyorsunuz, bir kışla düzeni içinde, zekanız sözele yatkın diye eskitüfek hocaların nezdinde embesil muamelesi görüyorsunuz, buna içerliyor, öfkeleniyor, bu düzeni değiştirmek istiyorsunuz ama betondan bir duvara tosluyorsunuz. Siyaset adil olsun, gelir paylaşımı insaflı olsun, faili meçhul cinayetler olmasın, demokrasinin semalarında demirden kuşlar dolaşmasın istiyorsunuz ama hamam, tas ve dahi kurna hep aynı… Daha da uzatayım mı?

Sanırım bu kadarı yeterli.

Bu şartlar altında ne hissedersiniz? Derinleşen, derinleri deşen bir acziyet, yani hiçlik duygusu. Kaybedecek bir şeyi olmayanlardan ne beklenir? Kediye iyice köşeye sıkıştığını hissederse tırnakları çelikten bir tırpana dönüşmez mi? Sorarım size… “Peki ya ekonomik ve sosyal açıdan iyi imkanlara sahip olanların dünyasındaki şiddete ne demeli?” diyebilirsiniz… Tüketim susuzluğu, tuzlu su içmekle susuzluğu artırmak benzetmesindeki gibi ruh halinin meyvesidir bu da. İçtikçe susar, susadıkça içersiniz. Kanmadığınızı gördükçe daha da hırslanır, panik yapar, sinirlenirsiniz. Ruhundaki boşluğu ve acıyı jilet darbelerinin çokluğuyla ve derinliğiyle gidermeye çalışan kişinin ruh haliyle, içinin anaforunu daha çok sahip olmak, daha fazla tüketmekle dindirmeye çalışan kişinin ruh hali bence aynıdır.

Biraz değişik bir soru soracağım. Şiddet her zaman kötü bir şey midir? Adalet yerine getirilirken uygulanan ceza da yerine göre bir şiddet ise, biz hangi şiddet türünü kınamalıyız?

Şiddet kelimesinin çok geniş çağrışımları var, bu kelimeyi hangi makamda, neye işaret olarak, ne maksatla kullandığınız çok mühim. Örneğin, ‘şiddetli bir merak ve hayret duygusu’ ifadesindeki gibi bir konumda kullanırsanız, elbette ‘şiddet’ olumlu bir anlama işaret eder. Ama meşhur anlamıyla ele alacak olursak, yani ‘gadap kuvvesinin, diğerleriyle birlikte kalbin ve vicdanın kontrolünden çıkıp dengesizleşmesinin ferd ve toplumdaki yansımaları’ anlamında ele alırsanız durum başkalaşır. O zaman adalet yerine getirilirken uygulanan cezaya ‘şiddet’ diyemezsiniz… Ya ne dersiniz?: Yerini bulan adalet…. Şeriatın kestiği parmak işte bu yüzden acımaz… Fakat kovboyun yaptığı idam bir şiddettir… Bu da ayrı mesele…

Şiddetin psikolojik sebepleri olduğu gibi kuşkusuz toplumsal nedenleri de var. Son zamanlarda toplumumuzda hangi nedenlerin şiddeti azdırdığını düşünüyorsunuz?

Özellikle 80’li yıllara kadar toplumu bir arada tutan faktörler, içi boşalmış, özü gitmiş kabuğu kalmış, dini kaynağından uzaklaşıp bulanıklaşmış gelenek, görenek ve örfler idi. Kapalı toplum ve kapalı ekonomik modelden kaynaklanan bir tür sosyal denetimdi. 80’li yıllardan sonra bu denetim hızla çözüldü, buz satan adamın buzları güneşi görünce hızla erimeye başladı. Zaten tüketime, serbestliğe ve dünya nimetlerine aç olan bir toplumun çelik yay gibi gerilmiş talepleri zincirlerinden boşandı. Geleneksel denetim yapısının çözülmesiyle birlikte yerine başka bir denetim mekanizması (örneğin ‘manevi idealler’ gibi) kurulamayınca, büyük bir enerji dalgası boşlukta vınlayarak dönmeye başladı. Bu dalga sanıldığı gibi son zamanlarda yükseldiği iddia edilen milliyetçilik vs. gibi eğilimlere indirgenemez. Türkiye’de bilindik anlamda milliyetçilik hiçbir zaman rasyonel bir temele oturmamıştır, daima duygusal, indi, herkesin kendine özgü bir mahiyette olmuştur. Yani teorisiyle, pratiğiyle dört dörtlük bir milliyetçi gruptan bahsedilemez. Herkesin milliyetçiliği kendine göre… Bugün Kemalisti de, İslamcısı da, solcusu da, sağcısı da kendine göre bir milliyetçilik üretebiliyor ve hatta bazı ortak paydalarda buluşabiliyorlar… Buna yurtseverlik, hemşehricilik, vatan, bayrak, toprak gibi pek çok yaklaşımlar temelinde anlamlar yüklenebiliyor.

Aslında bu konu hakkında söylenebilecek daha çok şey var, ama son bir soruyla röportajı sonlandırmak istiyorum: Bahsettiğiniz 80 sonrası durumda, insanımızın kendi iç ruhî yapısı ile toplumsal yapı arasında ahlâklı bir denge noktasına gelmesi için ne tür bir reçete yazarsınız psikolojiden de anlayan bir sosyolog olarak?

Efendim, öncelikle belirtmek isterim ki reçete yazmanın kendisi de bazen sorunlu bir eylem olabiliyor. Söz gelimi Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren ülkeyi kurtarmak için hep basite kaçan reçeteler imal edildiğini görüyoruz. Zihnimizin bir tarafında kolaycılığa yatkın bu eğilimin farkında olarak, şimdi gelelim sadede.

Alemin merkezi insan, insanın merkezi kalptir. Kalp, niyet ve duyguların da merkezidir. Niyet ve duygular, davranışların ruhu gibidir. Bu ruha göre eylemler şekillenir. Dolayısıyla, kökü herkesin kendi manevi terbiyesinde saklı bir değişime talip olmaktan geçiyor her şey… Bu ‘talip’ kelimesine dikkat çekmek isterim. Kendimizi merkeze aldığımız, ‘ben değişirsem alem değişir’ anlayışından hareketle, merkezden muhite doğru seyreden bir çözümün peşinden yürümek icap ediyor.

Bu manada herkesi kendinde bir değişime davet etmek gerekiyor, bunu bütün yolları kullanarak dillendirmek icap ediyor. Toplumları iman, hakikat, marifet yönünde değişime yönlendirebilenler, her zaman bu değişimi önce kendi nefsinde yaşayanlardır. Unutmayalım, yangını başlatan bir kıvılcımdır. Haysiyetli, şahsiyetli, ilmiyle amil olan bir kişi çok şeydir. Hakikate adanmanın, ilmini nefsine tatbik etmenin kitleler üzerindeki tesiri hayal bile edilemez. Bir İmam Gazalî, sırf ilmini önce kendine tatbik ettiği için hâlâ zihinleri ve gönülleri etkilemeye, bir Mevlana hakikate adandığı için hâlâ irşad etmeye devam etmektedir. Bediüzzaman bir kişi olarak başladığı yürüyüşüne bugün milyonlarla devam ediyor. Din ve hakikat kişiler üzerinden yürür, değişim ve çözüm de beraberinde gelir.

Bu cevabın zımnında düşünecek olursak, kendini orta yere pey akçesi olarak koymayanlar, kendilerine manevi bir değişimin izini sürmeyenler bizzat problemin kaynağıdır. Meşhur sözü hatırlayalım: “Bu memlekette önce kurtarıcılardan kurtulmak gerekiyor.” Çözümün bir parçası değilseniz, o zaman sorunun bir parçasısınız. Ben son söz olarak herkese şu âyeti hatırlatmak isterim: “Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez.” (Ra’d, 11).

Paylaş
Etiketler: Alemin merkezi insaninsanın merkezi kalptirKemalistmiliyetçilik
Önceki Yazı

Yöneticilerimize Arz Olunur

Sonraki Yazı

Kadınlar Ve Erkekler

Yusuf Özkan ÖZBURUN

Yusuf Özkan ÖZBURUN

İlişkili Yazılar

Yusuf Özkan ÖZBURUN

Modern Dünyada Aileyi Anlamak (II)

29 Ekim 2013
5k
Yusuf Özkan ÖZBURUN

Modern Dünyada Aileyi Anlamak (I)

28 Ekim 2013
5k
Yusuf Özkan ÖZBURUN

Seyyah ve Turist

26 Ekim 2013
5k
Yusuf Özkan ÖZBURUN

“Biz” Deyince ne Anlıyoruz?

11 Ekim 2013
5k
Sonraki Yazı

İttifaklar ve İç Savaş

Yorumlar 1

  1. Mballı says:
    15 yıl önce

    Hocam Aramıza Hoş Geldiniz :))
    Geçmişte bir seminerde hasbihal etmiştik bilmem hatırlarmısınız..(İETT)
    Selam ve Dualarımla..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Bebeğim

Bebeğim

06 Aralık 2025
Güvenlik Görevlisi

Güvenlik Görevlisi

06 Aralık 2025
Aklımda Bir Ses Var

Aklımda Bir Ses Var

06 Aralık 2025
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap