Korona virüsle birlikte medyada, ama daha çok sosyal medya ortamında din ve bilim karşıtlığı üzerine bina edilen görüşler ortalığı sardı. Özellikle doğa ve salgın hastalık felaketleri yaşayan toplumlarda ölümün yaygınlığı ve somutluğu nedeniyle, din ile bilim olgusunun etkisi artarak öne çıkar. Bu son derece doğaldır.
Sorun bu iki olgunun kendisinden çok, bizim onu ele alış tarzımızda ve konuyla ilişkilendirme yöntemimizde yatmakta.
***
Din de bilim de toplumsal hayatın temel parçasıdır. Mitostan logosa geçilse de insanın hikâyesi bir varoluş sorunsalı, anlam ve yaşam mücadelesidir. İnsanın bu uzun tarihi sürecinde din ile bilimin bir uzlaşmasından yahut dayanışmasından söz edilemez. Tersine, farklı iki olgu olarak insanın dünyasında yer alırlar.
***
Dikkat edilirse çelişik değil, farklı dedim. Elbette bilimin ve dinin varlığa, şeylere dair görüşleri çelişiktir. Ancak ben bu iki hususun farklı iki olgu olarak ele alınmasının konuyu daha anlaşılır kılacağı kanısındayım. Diğer türü, yani din ile bilimin insan yaşamını yönlendiren etkileri, ister istemez bu iki alan arasında çelişik bir ilişki olduğu gerçeğini gösterir. Konuyu bu açıdan ele almak, din ve bilim tarihini ve felsefi bir incelemeyi gerektirir ki, bu yazının sınırlarını kat be kat aşar.
***
Din ile bilim arasındaki temel bir farkı belirterek devam edersek, konunun daha anlaşılır olacağını sanıyorum.
Din bir dünya kurar. Varlık yaratılmıştır ve insan, yaratılanlar hiyerarşisinin en tepesinde yer alır. Doğar/yaşar/ölür ama başka bir boyutta yani öte dünyada (Cennet-Araf-Cehennem) varlığını sürdürür. Dünya yaşamının bir sınav olduğu teleolojik bir amaçlılıkla açıklanır. İnsan varlığının başı ve sonu bellidir. Bu bakımdan din sentetiktir. Dinin varlığa dair bütüncül bir görüşü vardır. Başı ve sonu belli olan ve insana bir dünya kuran bütüncül görüşler, insanı ‘rahatlatır’! Bu bağlamda kader inancının yaşamdaki (artı veya eksi yönde) fonksiyonelliği reddedilemez!
***
Bilim ise dünya kurmaz, dünyayı açıklar. Bilim analitiktir. Bilim bir anlam arayışından çok, sorgular, kanıtlar sunar, açıklar ve kendini yanlışlayarak gelişir.
İnsan yaşamının büyük bir bölümünü inanç oluşturur. İnançsız (inanç, dinden daha kapsamlıdır ve dini inanç olmaksızın da yaşayanlar vardır.) yaşanmaz. Her ne kadar din ile aynı vasıfta olmasa da güven, dostluk, sevgi, aşk gibi kavramlar bilime değil inanca/kültüre ait kavramlardır. Bilim sevgiye, güvene, aşka dair bize bir şeyler söylemez ama dediğim gibi, inanç da salt dine ait bir alana sıkıştırılamaz.
***
Koronavirüs salgını karşısında insanların dua etmesini alaya alan, hafifseyen veya duanın virüse çare olamayacağını söyleyenler ile dua ederek virüsün yenileceğini, duanın kendilerini virüsten koruyacağını söyleyenler aynı düzlemde bulunuyor ve aynı yöntem yanlışlığına düşüyorlar. Böyle konuşan, yazan çizenler bilimi dinin sahasına, dini de bilimin sahasına sürerek kategorik bir yanlışlığa düşüyorlar.
***
Yaşama ait bütün fiziksel sorunların (ki, çoğu psişik sorunların altında da kişinin fiziki, biyolojik ve kimyasal sorunları yatmaktadır) çözümü bilimin konusudur. Bilim herhangi bir hastalığa tıbbi müdahaleler yoluyla çare bulabilir. Tarihte de böyle olmuştur; çiçek hastalığı, kolera, kızamık vb. salgınların aşıları bulunmuş ve neredeyse insan yaşamından çıkarılmış hastalıklar haline getirilmişlerdir. Kimi hastalıkların, salgınların önü alınırken kimi yeni hastalıklar, salgın türleri ortaya çıkacaktır ki, doğal akış da budur.
***
İnsanın maddi (bu kavramı üretim/tüketim sürecinin tümü olarak ifade ediyorum) yaşamıyla ilgili bütün konular bilimin alanına girer!
Dini inancın bir parçası olarak dua etmek, kurban kesmek bir felaket karşısında kişiyi rahatlatabilir. Başa gelenlerin bir tevekküle kabulü, kişiye dayanma gücü verebilir. Ancak bu tevekkül, dini bilimin yerine geçirmeye çalışarak sağlanamaz.
Kuran, İncil, Tevrat (veya diğer dinlerin kaynakları) pozitif bilimler kitabı olarak okunamaz. Yani Kuran bir fizik veya kimya kitabı değildir.
***
Dini kitaplar da bir bilim kitabı gibi okunamaz. Çünkü bilim rasyonelken, dini inançlar rasyonel olmayıp imgeler dünyasına aittir. Ancak kimi dini çevreler de inandıkları dinin kitabını bilim dâhilinde ele alarak oradan kanıtlar üretmeye çalışırlar ki, bu durum aslında dinin tahakküm kurma çabasıdır. Ve tarih boyunca hiç de hayırlara vesile olmamıştır!
Dinlere ait kitapların yeri başkadır. Onlar kişinin inançlarıyla, ibadet biçimleriyle, ahlakıyla, hukukuyla ve kişinin imanıyla ilgilidir. Din bu anlamda sosyolojik bir olgudur.
***
Bilim ile dinin esas farkı sorularda değil, verdiği cevaplarda yatar. Bu cevaplar zorunlu olarak farklı oldukları için, bilim ile dinin alanı da farklıdır. Bütün mesele bilimin dine, dinin de bilime saygılı olmasıdır!
Sonuçta pozitivist bir anlayışla veya bilim fetişizmiyle dini çevrelere “Haydi! Korona virüse karşı bir aşı bulun” demek ne kadar yanlışsa, dini çevrelerden de “Korana virüs belasını imanımızla, dualarımızla yeneceğiz” türü söylemler de o kadar yanlıştır!
***
Hastalıklar, virüs salgınları karşısında tarihin de gösterdiği gibi, bilimin çözümler üreteceğine güvenmekten başka bir seçeneğimiz yoktur. Kovid-19’un da kısa bir süre sonra aşısının bulunacağını göreceğiz!
***
Yazıdaki zorunlu bağlam genişliği, tartışmalı birçok konuyu içermekte. Örneğin ülkemizdeki virüs salgını karşısında Diyanet Kurumu, kararları, devlet-din ilişkileri gibi birçok sorunlu konu var ki, her biri kitap olur. Ve devlet-Diyanet sorunu insan hakları çerçevesinde çözülmediği sürece demokratik bir siteme ulaşmak mümkün değildir!





















