Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Yusuf Özkan ÖZBURUN

Üstün İnsan Kâmil İnsana Karşı (II)

Yusuf Özkan ÖZBURUN Yazar Yusuf Özkan ÖZBURUN
16 Ocak 2011
Yusuf Özkan ÖZBURUN
0
400
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Nietzsche, bu görüşünü Böyle Buyurdu Zerdüşt’teki “Üç Dönüşüm” başlıklı yazısında etraflıca açıklıyor. Buna göre, hayvanla Üstün İnsan arasında gerilmiş bir ip olan insanın şu üç basamağı aşması gerekir:(1) İnsan önce bir deve olacaktır. Deve hayvanların en fazla yük taşıyanıdır. “Sen müstahak olduğun için bu yükü taşımalısın.” Başkalarının ortaya çıkarmış olduğu geleneksel değerleri yük gibi taşır. Bu devrede, gururunu kırabilmek için aşağılanmayı arzu eder. Deve de güdülmeye isteklidir. “Evet” der. Bu ‘evet’in anlamı, düşünmeden itaat edip görevini yapmaktır. Bu ise insan için bir tür esaret tablosudur. Yaşamak için başkasının yardımına ihtiyacı olanların görünümüdür.

(2) İkinci basamakta deve aslana dönüşür. Aslan, geleneksel değerlere karşı isyanın görünümüdür. Aslan “Hayır” der. Değerlerin değişmesini ister. Tanrıların düşmanı olur.

(3) Üçünü basamağa geçince, aslan çocuk olur. Çocuk da “Evet” der. Fakat bu ‘evet’ itaat etme isteğinden gelmez. Kendinin efendisi olma arzusunun ‘evet’idir. Çocuk oyun oynayabilme iradesinin gücüyle ve çocuk saflığıyla ‘evet’ der.

Nietzsche, ‘üstün insan’ın, aynı zamanda üst kültüre sahip olması gerektiğini de düşünmüştür. Böyle Buyurdu Zerdüşt’te bir ip cambazı hikâyesi vardır: Cambaz ip üzerinde yürürken, diğerleri yukarı doğru ona bakar. İp cambazı kayar ve düşer. Ölmek üzere son nefesini verirken, Zerdüşt yanına gelir ve ona doğru yolda olduğunu söyler. Çünkü ip, üstün insan olmaya doğru yürümeyi simgelemektedir. Özgürlüğe tam bir güvenlik içinde yürünemez. Güçlü insan, riskleri seven, riskleri göze alan insandır. (İşte burada, kişisel ve kurumsal gelişim üzerine yazıp konuşanların ‘risk alma’ vurgusunu hatırlayalım.) Zayıf insan ise güvenliği için sürekli dayanak noktaları arar. Güvenlik garantisi arar. İp cambazı simgesi aynı zamanda kendisinin efendisi olma isteğinin simgesidir. Bunun için de ip üzerinde yürüme gibi deneyler gereklidir. İp cambazı ip üstünde yürürken zayıflar sadece onu seyredebilirler; meleyen kuzular sürüsü gibi. Örnekte cambaz düşüyor. Sonuca ulaşamıyor. Fakat Nietzsche için bunun önemi yoktur. Ona göre, cambaz doğru yoldaydı, ilerlemek için ipte yürümesi gerekiyordu. Zaten ‘her zaman ölünmez’ ve ‘bizi öldürmeyen bizi güçlü kılar.’ (Nietzsche’nin ilerleme için ip metaforunu seçmesi de bir tesadüf olmasa gerektir. Çünkü ip mecazı, Batının doğrusal ilerleme anlayışının Nietzsche’de insana uyarlanmış karşılığıdır. Ki, Batı kaynaklı kişisel gelişim kültürü de insan için yatay ve doğrusal bir gelişim önermektedir.)

Nietzsche, ‘üstün insan’a giden yolda en büyük engelin sürü ahlâkı olduğunu söylüyor ve ahlâkı ikiye ayırıyordu: (1) Efendi ahlâkı: aristokratik ırkların, örneğin Romalıların ahlâkı; (2) Köle ahlâkı: aristokratik sınıfa boyun eğerek yaşamış sınıfların, örneğin Yahudilerin ahlâkı. Üstün insan, ona göre, iyinin ve kötünün ötesindedir; mevcut ahlâkî düzeni yadsıyarak kendi değerlerini silbaştan oluşturur.

Tablonun Batı tarafında bu şekilde idealize edilen ‘üstün insan’a karşı, İslâm medeniyetinin kemali hedefleyen insanı, Allah’ın hem yeryüzündeki halifesi (bkz. Bakara: 30) ve O’nun kuludur (bkz. Zâriyât: 56). Bu iki kavram arasındaki ilişkinin, İslâm’ın ortaya koyduğu insan anlayışının doğru anlaşılabilmesi için vazgeçilmez bir önemi vardır. Bu anlayışta insan gelişimini, yani kemalini ancak ve ancak tevhidin gölgesinde bulur. Her yeri ve her şeyi O’nun eseri olarak görüp Allah’ı birleyen insan, herşeyi tanrılaştırmanın yüklerinden kurtularak yükselir. (Zümer sûresindeki şu âyeti hatırlamanın tam sırası: “Allah, çekişip duran birçok ortağın sahip olduğu bir köle ile sadece bir kişiye bağlı olan bir adamı misal verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.”)

Bu noktada, Risale-i Nur müellifi, müthiş bir isabetle şöyle demektedir:

“Evet, sırr-ı vahdet ile insan, bütün mahlukat içinde büyük bir kemal sahibi ve kâinatın en kıymetdar meyvesi ve mahlukatın en nazenini ve mükemmeli ve zihayatın en bahtiyarı ve en mesudu ve Hâlık-ı Âlemin muhatabı ve dostu olabilir. Hatta, bütün kemâlât-ı insaniye ve beşerin ulvî maksatları tevhid ile bağlıdır. Ve sırr-ı vahdetle vücut bulur. Yoksa, eğer vahdet olmazsa, insan mahlukatın en bedbahtı ve mevcudatın en süflîsi ve hayvanatın en biçaresi ve zişuurun en hüzünlüsü ve azablısı ve gamlısı olur.” (bkz. “İkinci Şua”)

Hayatını tevhid ekseninde bir kul ve halife olarak algılayan insan ile, ilâhî olana başkaldırmış insan arasındaki fark açıktır. Birinci insan tipi, hakları itibarıyla kendisini bir halife olarak görürken, sorumlulukları itibarıyla kendisini bir kul olarak görür. Bütün âlem ve içindekiler onun nazarında birer emanet olarak kendisine verildiğinden ve dahası Allah’ın âyetleri olduğundan, o, çevresiyle, kâinatla, diğer insanlarla, kendisiyle ve asıl önemlisi Rabbi ile barışıktır. Bu bakış açısının bir neticesi olarak, Müslüman mütefekkirler, modern bilim ve felsefenin tersine, âleme cansız nesnelerden ibaret bir yığın olarak değil, canlı ve anlamlı birer varlık olarak yaklaşırlar. Bu yüzden, kuşlarla, ağaçlarla, rüzgârla, yağmurla konuşmayı öğrenmişlerdir. Sarı Çiçek’le söyleşen Yunus’u, insanının serencamını Ney sembolüyle anlatan Mevlânâ’yı, insanların ebedî saadeti için dünyasını da ahiretini de feda etmeye hazır olduğunu söyleyen Said Nursî’yi, bütün varını yoğunu ilâhî irade karşısında yağma eyleyen Niyazi-i Mısrî’yi bu manevî çerçeveyi bilmeden anlamak mümkün değildir.

Kendisini dünyaya adamış insan, normal bir ruh halinden mahrumdur. Zira, kendisini bir taraftan sıradan bir canlı, arzu ve güdülerine esir olmuş bir varlık olarak görürken öte yandan yeryüzünün efendisi ilan etmek, anormal bir ruh halini gösterir. Buna mukabil, kendisini hem kul hem de halife olarak gören denge insanı, hayatın anlam ve hedefi konusunda tutarlı bir bakış açısına sahiptir.

Yaradılışın nihaî gayesi dünyaya hükmetme değil, Yaratıcının rızasına yükselme olduğundan, denge insanı olmanın yolu ‘insan-ı kâmil’ yoludur. İlâhî isim ve sıfatların kendisinde tecelli ettiği insan-ı kâmil, insan oluşun standardını belirleyen örnek modeldir. Bir başka ifadeyle, insan-ı kâmil, yücelikle acziyetin, halife ile kulun, irade ile teslimiyetin, celâl ile cemalin birleştiği model insanı ifade eder.

İslâm ve Batı medeniyetlerinin taşıyıcısı olan iki insan tipine ilişkin yorumlarda, genellikle modern Batılının aktif ve üretken, geleneksel Doğulunun ise pasif ve taklitçi olduğu söylenegelir. Oysa, bir düşünürün altını çizdiği gibi, Doğu muazzam bir mirasın üzerinde uyuyarak pasif bir şekilde çökmekte, Batı ise sürekli hareket sloganıyla aktif bir şekilde çökmektedir. Gerçekte, hareketten yoksun tefekkür ve teslimiyet ne kadar faydasız ise, sükûnet ve teslimiyetten arındırılmış hareket de o kadar yıkıcıdır.

Kur’ân’ın tasvir ettiği insan, kendi varlığında eşyanın zıt kutuplarını birleştirebilen, böylece onları aşarak kemâl, yani insan-ı kâmil mertebesine ulaşmaya aday olan insandır. Bir yandan aktif, keşfe dönük (burada “Vazifemiz vaz’-ı cedid değil, keşf-i kadimdir” düsturunu hatırlayalım), seçici ve diğergâm, yani celâl sıfatlarının tecelligâhı; diğer yandan cemal sıfatlarının bir tecelligâhı olarak, ilâhî irade karşısında alıcı, temaşa edici ve teslimiyet sahibi. Bu yüzden, mü’min geçici olan ile ebedî olan arasında, yer ile gök arasında, dünya ile âhiret arasında denge kurabilmiş insandır. Yani itidal üzere yaşamasını bilen insandır. Ve insan-ı kâmil anlayışı en billurlaşmış örneğini bu dengeyi en mükemmel biçimde kurmuş ve sergilemiş olan Resûlullah’ta bulmaktadır.

İnsanoğlunun gerçek mânâda insan olması, ancak Rabbine yönelmiş bir seyr-i sülûk içinde olması ile mümkündür. Bu yüzden, İslâm’ın anlayışına göre, tarih geride ve arkamızda değil, önümüzdedir. Peygamberler, evliyalar, alimler, arifler, kâmil insanlar bu yönüyle birer ön-der’dir. Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselamın “İki günü bir olan ziyandadır” hadisi de, bu çerçevede hiç şüphesiz yeryüzünde yalancı bir cennetin kurulmasına değil, dikey, manevî ve ahlâkî bir yükselişe işaret eder. Bu dikey yükseliş, insan-ı kâmile giden yolun ana caddesidir.

İnsan, sözkonusu ana cadde üzerinde, Azizüddin Nesefî’nin İnsan-ı Kâmil’inde ele aldığı dört özelliği kuşanmak durumundadır: İyi akvâl (“Ya hayır söyle ya da sus” hadisinden beslenen bir çizgide, ya hakikat üzere konuşmak ya da susmak); iyi ef’âl (amel-i salih esasından filizlenen iyi fiiller); iyi ahlâk (hilkatteki, her bir mahluktaki edep ve terbiyeye yaslanan, imanın somutlaşmış biçimi olan güzel ahlâk); ve maarif (herşeyden Allah’a giden bir yol bulan bir marifet ve irfan).

İslâm medeniyetinin temel öncüllerine yaslanan bu insan-ı kâmil anlayışı, Batı uygarlığının ‘üstün insan’ının ‘kişisel gelişim’den medet umduğu ama umduğunu bulamadığı şu çağda, yeniden üretilmeyi bekliyor…

Paylaş
Etiketler: cambazgüvenlikilerlemekzayıf
Önceki Yazı

Eksiklere Baka Baka Eksilttiğimiz Yaşamlar

Sonraki Yazı

Cambridge Tekno Parkı

Yusuf Özkan ÖZBURUN

Yusuf Özkan ÖZBURUN

İlişkili Yazılar

Yusuf Özkan ÖZBURUN

Modern Dünyada Aileyi Anlamak (II)

29 Ekim 2013
5k
Yusuf Özkan ÖZBURUN

Modern Dünyada Aileyi Anlamak (I)

28 Ekim 2013
5k
Yusuf Özkan ÖZBURUN

Seyyah ve Turist

26 Ekim 2013
5k
Yusuf Özkan ÖZBURUN

“Biz” Deyince ne Anlıyoruz?

11 Ekim 2013
5k
Sonraki Yazı

Cambridge Tekno Parkı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap