Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Usun hep aynı noktaya takılır kalırsa yaşamının son zamanlarında, düşünür durursun göçüp giden kalemleri ve dersin ne kaldı geriye yazdıklarından başka.
İşte usta bir kalem daha sustu. Tam bir emekçi gazeteci ve mutfak adamı olan Necdet Doğan’ın ölüm haberini duyunca dersin ne yazacaksın ki. İşte susuyor sonuçta kalemler. Bir kalem susar, yerini bir başka bir kalem alır…
Kaç gün daha hatırlanırsın kalemin sustuktan sonra… Kimin umurunda sen ne yazmışsın, ne kadar sayıda okunmuş, kim ne demiş, kaç kişi beğenmiş. Ne önemi var tüm bunların…
Unutulur gidersin üç günlük dünyada üç gün sonra. Bir gün bakarsın üstüne toprak atar giderler kalırsın yine yalnızlığınla… Hatta evinde bile anımsanmayasın her şeyin atılır ardından. Hem de önce ayakkabılarından başlarlar, sonra onca yazdıklarını, biriktirdiklerini…
Ve bunları düşününce dersin ne yazayım ki aklına gelmez hiçbir kelime, kalemle kâğıdı kavuşturamazsın. Sabah sabah o ezeli aşkılar ayrı düşer senin yüzünden…
Ve dersin dön bir bak ne yazmışsın geçmişte boş bırakma sen dostlarını. Derken hayat içinde ölüm, ölüm içinde yaşanan hayatı düşünürsün… Ve dersin ki eskilerden kalma ama çok da uzak değil bir yazı gelir geçmişten geçmiş hayatının içinden ve dersin ki işte:
“Hayat dediğin…”
Sabah 05.30 gibi uyandım ve hemen arındım gecenin ağırlığından… Bütün gece onun karanlığına bakıp bakıp düşünmek var ya karartmıştı benliğimi…
Güneşi düşündüm… Yoktu ama birazdan gelir dedim, ama yine de merakla sabah karanlığını delercesine kör gözlerle bakıyordum geleceği yöne. Yeni bir sabah, yeni bir hayat başlayacaktı yeniden tekrarlanan…
Hayatı düşündüm, hayatım geldi aklıma ama ne hayat monoton ve her sabah aynı.
Konuşma beyninle sus dedim dilime ama dilsiz değildir ki suskunluk, çok şey anlatır anlayana.
Kelimelerin anlatamadıklarını haykırır aslında. Bir kaçış değildir suskunluk, bir bakıştan çok daha fazlasıdır. Sessiz çığlıkların bir adım ötesidir. Hayata olan öfken, insanlara olan kırgınlığın ve daha nicesi saklıdır içinde sükûnetin. Rest çekmenin ”Asıl Halidir Anlayana!..”
“Dermansız derdim var” deme, dört tarafı duvarla çevrili bir odaya girebilmek için en az bir girişin olması gerekir…
Yolun sonuna geldiğini düşündüğün zaman yüz seksen derece dön, işte yolun başındasın… Her yolun sonu, geriye dönüldüğünde bir başlangıçtır” Hayat dediğin…”
Hayat, bir kaldırımın kenarında yürümek gibi bir şey… Hep dengede olmak durumunda insan… Ahireti ile dünyasını, kendisi ile çevresini, geleceği ile geçmişini, planları ile hayal kırıklıklarını, kızgınlığı ile sevincini, hayalleri ile mevcudunu ve daha pek çok şeyi her dâim gözetmesi gerekiyor. Tıpkı sırat köprüsünü bulunduğu zeminde yaşamak gibi bir duygu işte “Hayat dediğin…”
Hayat, biraz da arkada iz bırakabilme sevdasının adı olsa gerek. Ama “bir sedâ bırakma” işi, sanıldığından daha zor galiba. Çünkü niceleri geldiler ve ne işler gördüler; sonunda göçüp gittiler. Ama geride onlardan hiçbir iz kalmadı. Diğer taraftan, sesi yükselterek baskın çıkmaktansa, sözü yükselterek kabul görmenin daha erdemli bir tavır olduğunu ve hayatta sadece bunun mücadelesini vermenin gerektiğini herkes kabul edecektir. Ama insan nefsi, güzelliği sessizce ifade etmeyi, iş yapmayı, görünmeden değer katmayı bir türlü benimseyemiyor…
Sürekli bir görünürlük kazanma hırsı var onda. Her gün yeni maske takarak yepyeni bir mekânda olmayı istiyor.
İstiyor ki, herkes dünyada sadece kendisi/o varmış gibi davransın; o geçerken trafik dursun, tren onu beklesin, fırıncı ekmeğini o gelmeden çıkarmasın, herkes onu sürekli olarak taltîf etsin, zaman onun için aksın. Yapma be insan bu kadar tavan olmasın bencilliğin ve egoların…
Ama maalesef ki: Olmadı ve olmayacak. Bu olmamanın yıpranmışlığı ise hırçınlık şeklinde tezahür ediyor kimilerinde ve ses yükseliyor. Yani hayatın anlamının bir veçhesini teşkil eden “arkada iz bırakabilme sevdası,” sözün kalitesini yükseltme ve kelâm eyleme imkânı böylece ortadan kalkıyor; söz gürültüye karışmak suretiyle kelâm olamadan silinip gidiyor hafızadan, kâğıttan… Akılda kalanlar/sonsuz olanlar ise çığlık atarken dahî edebi elden bırakmayanlardır hayatı yaşarken…
Hayat dediğin ne ki! Bir adım ötende dahi neler olacağını bilmiyorsun.
‘Hayat dediğin bir bardak ÇAY…
İnsan ise sadece bir ŞEKER…
Karıştırdıkça hayattan tat aldığını sanırsın…
Oysaki hayatın seni erittiğini…
Çay bitince ‘ANLARSIN!..’
Eğer burayı ve öte dünyayı anlamlı kılamıyorsan, hayat bir oyundan ibaret!..
O zaman oyun oynama benimle hayat, çünkü ben senle oyun oynamıyorum…
Dinle beni yüreğim… Sadece ve sessizce dinle… ve selam et yüreğim… sevdaya aşka dair ne varsa hepsine selam et… İnsanlığa selam et…
Ey beni benden terk etmeyen yüreğim!..
Bir yalvarışla çıkmıştık yola biz ikimiz… Bir haykırışla… Umutlarımızı anlatmıştık susayan gönüllere… Biz sevdanın esiriydik yüreğim… Biz aşk askeriydik…
Şimdi bir köşede bükükse boynumuz… Ağlıyorsak hâlâ, incelmişsek yine toparlanma zamanı yüreğim…
bu yolda acının adını GÜL koyduk biz… Zehrin adını BAL koyduk biz…. İtseler de, herkesi DOST bildik biz… Bilelim yüreğim hep böyle bilelim biz.
Dertlere siper olma zamanı, gönüllerde sevda olma zamanı… yüreğim kışın bahar olma zamanı… hadi bir umut yine… Kalkalım ayağa… Hadi silelim gözyaşlarımızı… Kimse görmesin bilmesin ağladığımızı… dostumuz olan geceyi bekleyelim yüreğim… Ve de bizi yalnız bırakmayan yıldızlarımızı…
Onları dost seçtik biz kendimize… Çünkü hem çok uzaktırlar, hem de çok yakındırlar… Ve de ışıklarıyla geceyi ne güzel aydınlatırlar… Örtsün yüreğim gece bütün yaralarımızı… Saklasın bizim gözyaşlarımızı… Elimizi kaldırdık ya semaya biz… UNUTMA yüreğim biz istedik ÂŞIK olmayı RABBİMİZDEN… Biz istedik dertleri can-ı gönülden… Gelsin dedik… Sevginin fedakârlığı olacaktı elbet…
Ve biz fedakârca sevdik, karşılık beklemeden sevdik.
Yaradandan dolayı Yaratılanı sevdik…
Haydi dostlarım: Sevgi dolu, umut dolu hayatı sevin…
Anılmak gönül dağlarındaki gül kadar güzelse, unutulmak hüzün dağlarındaki diken kadar acıdır.
Unutmayacak ve unutulmayacak dostlara selam olsun, keyifli sabahlar ve sağlıklı, huzurlu, mutlu günler… Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Bu günü, bu haftayı ve gelecekteki günlerinizi mutlu, umutlu, sevinç ve neşe içinde geçirmeniz dileğiyle dostlarım…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın ama hep dostça sevgiyle kalın…
22 Temmuz 2019
#öskurşun#