Edip Cansever “İnsan yaşadığı yere benzer, o yerin suyuna o yerin toprağına…” der. “Acı vatan” Almanya’ya giden Türkler için de geçerli midir acaba bu güzel dize?
Almanya’ya işçi olarak giden gurbetçi birinci kuşaktan, kavram kargaşası yaşayan ikinci kuşaktan, “ben de varım” diyebilecek donanıma erişen üçüncü ve hatta dördüncü kuşaktan bahisle başlayan Tülay Korkmaz’ın “Üsküplü Gelin” isimli kitabı bu soruya bir parça olsun cevap vermektedir. Almanya’ya 1960’larda devlet desteği ile yasal yollardan işçi olarak gitmiş, dört kız çocuğunu yetiştirme çabasında olan bir ailenin ikinci çocuğudur Tülay Korkmaz.
Gizemli Defter
“Küçük dünyamda büyük hayaller kurmadım” diyen Tülay Korkmaz’ın tek hayali evliliğini Türkiye’de yaparak anavatanda yaşamak olmuş. 2016 yılında kullanılmayan eşyaların arasında bir defter bulmuş. Bakmış ki, defterde kendi el yazısı var. Okumuş, okumuş… Kayınvalidesinin ona anlattıklarını not aldığı mavi çiçekli defter değerli bir mücevher olmuş onun için. Çocuklarına ve torunlarına bir kaynak, bir manevi miras bırakmak amacıyla defterini kitaplaştırarak yayınlatmaya karar vermiş.
İlk bölümde tesadüfen bulduğu defterden, ikinci bölümde evlilik hikâyesinden bahseden yazar, görücü usulüyle evlenmenin nasıl bir durum olduğunu, mektupla haberleşmenin nasıl ayrıcalıklı ve duygu geçirgenliği yoğun bir kanal olduğunu, “çöpçatan” denilen arabulucuların özelliklerini, kız babalarının kız verme-nişan-düğün merasimlerindeki hüzünlerini, gurbetçi bir ailenin dar zamana sığdırılan evlilik hazırlıklarının “hızlı bir trene atlamaya çalışıyormuş gibi” hissettirdiğini, düğün ritüellerinin detaylarını kendine has anlatım tarzıyla ve oldukça samimi bir üslupla kaleme almıştır.
Dördüncü bölümdeyse artık başrolde kitaba adını veren şehir yani Üsküp vardır. Çünkü gelin gittiği aile bir Balkan göçmenidir.
Gelelim Üsküp’e…
“Oğlundan önce annesine aşık oldum” dediği kayınvalidesiyle arasında oluşan güçlü bağ ikisi ana-kız gibi birbirine bağlamış. Evin tek gelini olan yazarımız, gelin gittiği evde daima değer, saygı ve sevgi gördüğünden sıklıkla bahsetmektedir. Evlendiği ilk günden itibaren “anne” dediğiyle aynı evde yaşamasalar da birlikte geçirdikleri zaman içinde kayınvalidesinin yaşantısını mavi çiçekli defterde kayıt altına almış. “Tıpkı kitap okumak gibiydi onu dinlemek” dediği evinin balkonundaki sohbetlerinde dinledikleri, 91 yaşında hayata veda eden kayınvalidesinin tanık olduğu hayatı ve kişisel özellikleriyle satır aralarında Balkan tarihi anlatılmaktadır kitapta.
Yazarımızın yıllar içinde çok defa Üsküp’e götürme teklifini geri çeviren kayınvalidesinin anılarındaki Üsküp ile Türkiye’ye göç eden bir ailenin hikâyesi vardır. Bu ailenin okuma yazma meraklısı olsa da okuyamamış hayata sıkı sıkıya bağlı kızı yazarımızın kayınvalidesidir.
Neler yok ki bu sayfalarda. 1900’lü yıllardan beri devam eden baskı ve huzursuzlukların hız kesmeden devam edişi, bolluk içindeki hayatlarının Üsküp’e yakın bir köyde nispeten daralmış bütçeyle devam etmeleri, çeşitli etnik kökendeki okul arkadaşlarıyla olan ilişkileri, anavatana göç edeceklerini duyunca bir akbaba misali mallarına talip olan Müslüman Bulgar komşularının “sonunuz ne olacak belli değil, senin şu değirmeni bana sat” deyişi, onları uğurlamaya gelen Hıristiyan Makedon komşularının samimi hüznü, “bilinmeyene yolculuk yapmak turistik geziler için güzeldir ancak hayatını geçirmek için yola çıkmak ve geri dönemeyeceğini bilmek…” diye anlatılan ve her gece kâbus gibi rüyalarda gerçekmişçesine görülen yürüyerek kat edilen uzun ve çileli Selanik yolculuğu, Selanik Limanı’nda geçen aç-susuz günler, yaşlı ve paslı bir gemiyle varılan İzmir Limanı…
Kitabın sonuna doğru genel olarak Balkan göçmenlerinin özelliklerinden ve bir göçmen ailede gelin olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlatan Tülay Korkmaz, Balkan göçmenlerinin çalışkanlığını, yer yer aşırılığa varan temizlik anlayışlarını, aile bağlarının güçlülüğünü, gelenek-göreneklerine bağlılıklarını konu ederek yeme-içme-giyim-kuşam alışkanlıklarından da bahsetmektedir.
Sonuç
Bu öyle bir kitap ki sanki kendi ailemin tarihini okudum… Göçmen bir aileye mensup olmanın verdiği hassasiyetten olsa gerek duygularım coşkun bir sel gibi akarak okudum… Aile tarihini kayıt altına almayı amaçlayan yazarın bu çabası takdire şayan. “Keşke benim ailemde de canlı tarih tanıkları atalarımızı dinleyenlerden birileri olsaydı da anlatılanlar kayıt altına almış olsaydı” dedim gıptayla içimden. Ve bu açıdan yazarımızın ailesini şanslı buldum.
Mavi çiçekli defterden alınan ve yayıncının hiçbir yazım hatasına ve ifade yanlışlığına dokunmadığı bölümde değil kalan tüm metindeki imla hataları ve anlatım bozukluklarına rağmen bir ilk kitap için takdir edilesi bir eser olmuş.
Üsküp’lü Gelin
Tülay Korkmaz
Yayın B
2019
108 sayfa