Tüy gibi hafifti oysa dün akşam. İkindi üzeri bir duş almış beynini ve bedenini arındırmış tüy gibi hafiflemişti.
Özenle ıslak saçlarını kuruttu, saç kurutma makinesi ile. Kurutmasa sinüziti azar, kulakları da tıkanırdı. Zaten zar zor duyuyordu çok alçak sesle fısıldar gibi konuşan canı gibi sevdiği kızkardeşini. Duş alıp tüy gibi hafiflemiş, tam saçlarını kuruturken gelmişti banka işleri için giden kızkardeşi kuzenini de alıp. İkisini de çok seviyordu.
Hemen saç kurutma işini bitirip oturma odasına onların yanına koştu.
“İki güzel kız mı geldi bu eve, yoksa ben mi yanlış görüyorum?” Diye seslenerek. Latifeyi severdi. “Evet” diye cıvıl cıvıl cevap verdi kuzen. Dışardan yiyecek birşeyler söyleyim diye düşünürken hamarat kızkardeş dalmıştı bile mutfağa. Yeşil mercimekli güzel bir erişte yapmıştı bile. Bol sarımsaklı yoğurt katıp eşinin dilimlediği kavunla bir güzel yediler mis gibi nane kokan erişteyi. Güldü “dün akşam da bol maydonoslu, soğanlı, limonlu közlenmiş patlıcan salatası eşliğinde erişte yedik ama o sadeydi” dedi “bunda yeşil mercimek ve nane var” gülüştüler. “Mahallemizin yufkacısı satıyor erişteyi, çok güzel yapıyorlar ellerine sağlık”dedi. Sonra da koyu bir sohbete daldılar. Gelmişten geçmişten gelecekten konuştular çay ve çekirdek eşliğinde. Böyledir işte bir akraba ile sohbet, kökünden besler hayat ağacını çünkü ortak yaşanmışlıklar ve bir yığın hatıra, bir yığın da insan ve olay vardır hakkında konuşulacak.
Sonra kuzeni uğurladılar, biraz daha oturdu iki kardeş. Banka ödemeleri ve faturalardan bahsettiler kızkardeşiyle, tabi bu sohbet kısa ve sıkıcıydı, öde öde bitmiyordu ki vergi ve faturalar. Neyse ki sürekli bir gelirleri vardı. Ya serbest çalışanlar ne yapsındı salgın nedeniyle çoğu işyerini kapatmıştı. Çoğu işveren de çalışan sayısını azaltmıştı çalışanlarını işten çıkararak. Durumlar çok vahimdi. Gıda fiyatları artmış, yeniden başlatılan yüzyüze eğitim giderleri de el yakıyordu.
Gece ilerlemiş, uykular gelmişti. Eşi erken yatıyordu artık. Anjiyo olduğunda üç stend takılmıştı kalp damarlarına.
İyi geceler dileyip kardeşiyle birbirlerine onlar da çekildi odalarına.
Hemen güzel bir uykuya yelken açtı tüy gibi hafif. Ne kadar uyudu bilemedi birden uyandı. Gece uyanınca saate bakmayı sevmezdi uykum kaçar diye. Havanın soğuduğunu hissetti, ürperdi, tüyleri diken diken oldu lavobaya gitti geldi, uykusu yoktu, sırtına bir yelek ayağına da çorap geçirdi, biraz haber okudu telefonundan. Öyle açıkmıştı ki ne yapsa, ne etse yatıştıramadı mide kazıntısını aldığı ilaçlardandı belki de. Parmaklarının ucuna basa basa kimseyi uyandırmamaya özen göstererek uzun holü geçti, oturma odasına gitti, sıcak su dolu termosunu da almayı ihmal etmedi yanına. Termosundaki sıcak sudan doldurdu, dün arkadaşının getirdiği daha turfanda olduğundan ekşi çıkan kabuğuyla dilimlediği mandalinarı attığı bardağına. Bir meyve ya da sebzeyi erken almayı sevmezdi, tadı olmadığını da bilirdi. Olgununu severdi meyvenin de insanın da. İkisinin de olgunlaşmasını beklemek gerekiyordu oysa sabırla. Mis gibi mandalina ve limon kokan sıcak suyu yudumladı, Beypazarı kutusuyla. Birkaç tane kuruyu ve ılık suyu içerken biraz daha bir şeyler okudu ve tekrar odasına döndü yarım kalan uykusunu bitirmeye.
Sağa dön, sola dön, sırt üstü yat, gelmiyordu uyku bir türlü. Yüz üstü yattı rahmetli anneciğini hatırlayıp “yatma öyle gavur ölüsü gibi yüzüstü” derdi. Anacığı aklına gelince biraz hüzüle birlikte biraz da uyku geldi, hemen birer Fatiha okudu, annesine, basına ninelerine, dedelerine aklına gelen bilcümle ölmüşlerine derken tam uykunun ipek kanatlarına yaslanacakken burnuna nefesiyle birlikte bir tüy dokundu ve uyandı. Ne uyku kaldı ne huzur. Bir tüy nelere sebep oldu, tüy gibiydi oysa akşam. Şimdi bir tüy, tüy dikmişti uykularına.
Neler geliyordu aklına neler ama gözüne uyku gelmiyordu işte. Dün okuduğu kitap geldi aklına, Nihal Olçok’un Şehit oğlu Şehit kitabını okumuştu, eşini ve gencecik oğlunu 15 Temmuz kalkışmasında kaybeden bu kadının acılarını ve yaşadıklarını düşündü. Kadın öldürülen eşinin, oğlunun ve diğer öldürülenlerin davasının uzaması ve sonuçlanmamasın dan şikayetçiymiş bu yüzden yeni kurulan muhalif bir siyasi bir partinin kurucuları arasında yer almış, bu sefer de kadının eşinin kardeşlerinin soyadı olan Olçok soyadını kullanmasını istemiyorlarmış adamın kardeşleri. 2013 yılında boşanmışlar, kadın bir müddet kızlık soyadını kullanmış, sonra tekrar eşinin soyadını kullanmaya başlamış, kardeşlerin itirazı bu yüzdenmiş.
Kadın emrindeki gariban erata “ateş” emri verip milletine kurşun sıktıran hain darbeci başını düşündü lanet okudu.
Sonra tesadüfe bakın ki aynı akşam Ahmet Tarakçı’nın şair Nevzat Çelik ile yaptığı söyleşinin videosunu izlemişti onu hatırladı. Şair gencecik biriyken On iki eylül darbesinde düşünce suçuyla tutuklanmış, o hapisteyken yazdığı Şafak Türküsü şiirini ondan habersiz Akmet Kaya besteleyip söylemiş. “Saçlarıma yıldız düştü
Koparma anne”
şarkısı çok da sevilmiş, hitap ettiği toplum kesimince, şarkı kadını da hoşuna gitmiş, dinlemişti birkaç kez. Şair, şarkıcı Ahmet Kaya’nın bu şiirini izin almadan bestelemesine kırılmış onu dile getiriyordu röportajda ama daha sonra gönlünü almış şairin şarkıcı, hatta yeni şiir ve besteler çalışmak için Paris’e davet etmiş ,çağırmış şairi ama ömrü yetmemiş şarkıcının. İzinli olsaymış daha şık olurmuş diye düşündü kadın. Sonra atmış yıllık yaşamında kendisinin de görüp geçirdiği bu iki darbeyi ve insanlara yaptıklarını düşündü. Sonra insanların ne diye öldürüldüğünü, asıldığını hapsedildiğini düşündü durdu. Sonra ” bir sağdan bir soldan astık” diyerek gariban gençleri asan darbeci başını ve ibretlik ölümünü düşündü. Oysa sorsanız ölene de öldürene de hepsi de “ülkemi seviyorum, insanca yaşamak istiyorum onun için yaptıklarım” der. Nasıl sevgiyse, insan karşısındakilerin derdine derman olamazsa bile hemdertte mi olamaz diye düşündü kadın. Kafası iyice karıştı, sonra oturdu bu öyküyü yazdı, tüy gibi hafiflerdi belki. Tüy dikmişti, bir tüy uykularına tüy. Hain kedi Minnoş’un tüyüydü yastıkta burnuna kaçan tüy. Her sabah kalkınca o gelip yatıyordu çünkü yerine. Alacağın olsun Minnoş, tüylerin dökülsün de çıkmasın emi, hain kedi, yelloz kedi.
Şükran Uçkaç Yargı
Sazsızozan
18 Eylül 2021
Ankara