Sınıftaki varlığı, bitkin ve konuşmaya dahi gücü yetmeyecek gibiydi. Gözlerinin pırıltısı sönmüş, bir deri ve bir kemik kalmıştı. Kısacası tam bir deri kaplı iskeletti. Parmakları incelmiş kırılacak gibiydi. Çocuk, yaşlı hastanın son hâli gibi bir hale dönüşmüştü.
Okulun açıldığının ikinci ayı içerisindeydik. Derste onu görünce fena oldum. Zilin çalmasını zor bekledim ve ilgili müdür yardımcısına gittim. Sınıfı ve öğrencinin adını söyleyince, biliyorum, dedi. “Öğrenciyi bugün hastaneye götüreceğim. Doktor da tanıdığım,” dedim.
Müdür yardımcısı; bu öğrencimiz, küçük yaşta, sigarayı yemeye başlamış. Köyde çaresine bakamamışlar, dedi. Yardımcıyla birlikte öğrenciyi, doktora götüreceğiz. Nöbet yerine geldim. Koridorda ağır adımlarla yürüyen öğrenciyle karşılaştım. Seni doktora götürebilir miyim? Dedim. Yalvaran gözlerle baktı ve başını salladı. “Ayakta duramıyorum,” dedi. “Eşyalarını topla zil çalsın gideriz,” dedim.
Müdür yardımcısıyla öğrenciyi almaya gittik. Öğrenci de kapıdan dışarı çıkıyordu. Çantasını hazırladıktan sonra, sınıf arkadaşlarına “Sizleri çok seviyorum. Yalnız bir daha göremeyeceğim, ölüyorum. Hakkınızı helal edin,” demiş.
Sınıftaki ağlama sesine üzüldük. Öğrenci ağlarken biz de teselli etmeye çalıştık. Hastanenin yolunu tuttuk. Hastane yakındı ama öğrenci adımlarını yavaş atıyor ve ağlıyordu. Onu bir türlü teselli edemedik. Ağlarken de bir şeyler konuşuyordu.
Baban doktora götürdü mü? Doktor hap verdi gönderdi. İyi oldun mu? Hiç fayda etmedi.
Hastaneye girdik, kaydını yaptırdık ve doktora teslim ettik. Doktor beye “Okul sağlığı için tüm giderlerini üslendi. Gereğini yaparsınız, dedim. Müdür bey de geldi ve “Okul olarak tedavisini üsleniyoruz. Büyük hastanelere de gönderebilirsiniz,” dedi.
Öğrencimizi doktor aldı “İyi olacaksın,” dedi. Öğrenci geri döndü ve “Öğretmenlerim hakkınızı helal edin sizi bir daha göremem,” sınıfa söylediklerini aynen bize de tekrar etti. O an kendimi zor tuttum ve okula kadar müdür ve yardımcısıyla beraber ağladık.
Akşama baba ve annesi gelmiş. Çocuğa serum, iğne ve ilaç vermişler ama vücut kabul etmemiş. Sabaha karşı vefat etmiş.
Okula ilk tayinim olduğu için kimseyi tanımıyordum.
Ana ve baba okula gelmiş ve sınıf öğretmenlerini de çağırdılar. Gittik ve hüzünlü bir atmosfer oluştu. Annesi ağladı. Öğretmenlere de birer çift yün çorabı örmüş hediye olarak getirmişti.
Annesinin ördüğü yün çoraplarını hâlâ saklarım.