Türkiye’nin asırlık yolculuğu, yalnızca devlet binalarının gölgesinde, büyük savaşların sesinde ya da tarihin soğuk arşiv sayfalarında değil; bu topraklarda yaşayan halkın emeğinde, yükü omuzlayan insanların alın terinde, ortak acı ve sevinçlerde yazıldı. Bugün Türkiye, bir yandan bölgesel kırılganlıklar, etnik tartışmalar ve dış müdahalelerle sınanırken; diğer yandan yüz yılı aşan ortak yaşamın ürettiği güçlü bir birlik damarını içinde taşımaktadır.
Yarınlarından endişe etmeden çok ama çok çalışan Türkiye, umudumuzdur.
Türkiye’nin bu kritik eşiğinde, toplumun her bileşeninin ortak geleceğini sahiplenen; etnik gerilimlere, ayrılık projelerine veya dışarıdan pompalanan senaryolara karşı kapsayıcı, onarıcı, bütünleştirici bir toplumsal bilinç önerisi sunmak emelimizdir.
Yazımızda ele alınan meseleler, yalnızca Kürt sorunu, PKK, DEM, Barzani, Talabani veya bölgesel denklemle sınırlı değildir; Türkiye’nin kimlik, vatandaşlık, hukuk, adalet, kalkınma ve sosyal barış temelinde yeniden düşünmesi gereken büyük bir çerçeveyi içerir. Amacımız, tüm paydaşları kapsayan, kimseyi dışlamayan ancak Türkiye’nin bütünlüğünden de taviz vermeyen bir ortak yol ortaya koymaktır.
1. Türkiye’nin Tarihsel Birlik Deneyimi ve Bugünün Eşiği
Türkiye’nin Türkleri, Kürtleri, Arapları, Çerkezleri, Lazları, Gürcüleri ve diğer tüm kimlikleri bu coğrafyada binlerce yıllık temas, ticaret, mücadele, evlilik, savaş ve barış döngüleri içinde birlikte şekillenmiştir.
Bu gerçek, Türkiye’de hiçbir etnik grubun diğerinden bütünüyle kopuk bir hayat süremeyeceğini; ayrılık hayallerinin sahadaki sosyolojik gerçeklikle örtüşmediğini gösterir.
Bugün Türkiye’de yaşanan tedirginlikler ve tartışmalar, tarihsel birlik zeminini yok etmek isteyen bir realite değil; onu sınayan bir süreçtir. Etnik siyasetin bir araç olarak öne çıkması, toplumların geçmiş hafızasını değil, güncel gerilimlerini hedef alır. Fakat derin toplumsal bağlar, bu tür kırılmalardan daha güçlüdür.
Bu bağlamda Türkiye’nin bugünkü eşiği üç ana dinamikten oluşur:
Kimlik tartışmalarının yükselmesi
Bölgesel güçlerin etnik yapıları araçsallaştırması
Türkiye’nin iç siyasal geriliminin etnik boyuta çekilme riski
Türkiye’nin geleceği, bu üç dinamiği doğru okuyarak kurulacaktır.
2. Kürt Yapılanmaları Arasında Gerçekten “Ortak Bir Hedef” Var mı?
Bugün bölgede PKK, PYD/YPG, PJAK, Barzani (KDP), Talabani (KYB), Suriye’nin kuzeyindeki farklı silahlı ve siyasi oluşumlar ile Türkiye’deki DEM çizgisi aynı başlık altında toplanıyor gibi görünse de, gerçekte bu aktörlerin hedefleri ortak değil, parçalıdır.
A. PKK / PYD çizgisi
Silahlı mücadele vurgusu, kadro yapısı, ideolojik referansları ve bölgesel güçlerle kurduğu ilişki bakımından diğerlerinden ayrılır. “Demokratik özerklik” kavramını öne çıkarır, çünkü: Ekonomik bağımsızlık zemini yoktur. Aşiretler ve şehir elitleriyle tarihsel çekişmeler vardır. Olası bağımsızlık sonrasında iç iktidar savaşları kaçınılmaz olur. Bölgesel güçler böyle bir bağımsızlığı desteklemiyor. Savaşsız ve kesin zafersiz kimse altın bir tepsi sunmayacaktır.
B. Barzani / Talabani çizgisi
Kuzey Irak örneği bağımsız bir devlet iddiasından çok, ekonomik bağımlılıklar tarafından sınırlandırılmış sınırlı bir özerk yapıdır. Petrol gelirleri durduğunda yapı çöker. Kerkük ve Musul ısrarı tamamen ekonomik yaşam zorunluluğudur.
Barzani ve Talabani ailelerinin birer derebeylik denemesi dışında bölgenin kurumsal bir kimliği, millet olma veya kurumsal yapı geliştirme gücü yoktur.
C. Türkiye içindeki siyasi yapı
DEM Partisi, PKK’dan ayrı bir siyasi alan tutmaya çalışsa da pratikte hem etnik kimlik hem de örgüt gölgesi arasında sıkışmaktadır.
D. Sonuç; Bu yapıların hiçbiri aslında tam anlamıyla tek bir hedefe sahip değildir. Ancak Türkiye açısından önemli olan şudur:
Bu farklı hedefler, bölgesel güçlerin stratejileriyle birleştirildiğinde, Türkiye’nin üniter yapısını zedeleme potansiyeline dönüşebilir.
Bu da niyetten çok jeopolitik bir risktir. Uyanık olmak devletlerin varlığıdır.
3. Türkiye İçin Risk Haritası: Etnik Alan Oluşturma Girişimleri
Türkiye için en ciddi risk, “etnik temelli siyasi alanlar” yaratılarak ülkenin uzun vadede fiili bölgesel ayrışmalara sürüklenmesidir.
Bu risk dört faktörle beslenir: Jeopolitik boşluklar (Suriye’de ABD’nin PYD ile kurduğu ilişki gibi), ekonomik bağımlılıklar, ideolojik hareketlilik,Türkiye içindeki kimlik siyasetinin sertleşmesi
Türkiye’de yaşanan her kimlik tartışması, bu dış parametrelere malzeme sağlar.
Bu nedenle Türkiye’nin geleceği için temel sorun şudur:
Etnik fay hatlarını azaltacak, bütün yurttaşları ortak ideale bağlayacak bir toplumsal zemin nasıl kurulacaktır?
4. Bağımsızlık ve Özerklik Modellerinin Neden Gerçekçi Olmadığının Derin Analizi
Bölgede son 100 yılda denenen tüm bağımsızlık projeleri üç temel nedenle başarısız olmuştur: Ekonomik sürdürülebilirlik yokluğu, aşiretler-arası rekabet, büyük devletlerin hiçbirini tam desteklememesi
4.1 Ekonomik engeller: Kuzey Irak’ın tek ekonomik gücü petroldür. Bu petrol boru hattı Türkiye’den geçer. Savaş ve ambargo dönemlerinde petrol gelirleri sıfıra indiğinde bölge iç karışıklığa sürüklenir. Üretim yoktur. Tarım zayıftır. Sanayi neredeyse hiç yoktur. Özerklik veya bağımsızlık sloganları ekonomik temele oturmadığı için ayakta kalamaz.
4.2 Sosyolojik engeller: Yüzlerce aşiret yapısı hala canlıdır. Şehirli Kürtlerle kırsal yapılar arasında duvar gibi fark vardır. Dini ve mezhebi ayrımlar çok derindir. Her bölgede farklı liderlik iddiaları vardır; “tek bir yapı” mümkün değildir.
4.3 Bölgesel engeller: İran, Suriye, Irak ve Türkiye aynı anda herhangi bir ayrılıkçı projeye izin vermez. ABD bile PYD’ye sınırsız destek vermez; destek tamamen taktiksel çıkarcı ve geçicidir.
Bu tablo, Türkiye’nin üniter yapısının bölgesel realiteyle çok daha uyumlu olduğunu gösterir.
5. Öcalan, Kürt Siyaseti ve Türkiye’nin Gerçekliği
Bugün yaşanan tartışmalarda sık sık şu soru öne çıkıyor:
Öcalan tek belirleyici mi?
Hayır.
Kandil, Suriye, İran hattı ve Avrupa yapılanmaları arasında çok başlı bir yapı vardır. Öcalan’ın etkisi de sınırlanmıştır.
Öcalan’ın tarihsel pozisyonu artık “ideolojik liderlikten” çok “kişisel güvenlik ve konum arayışı” düzeyindedir.
Siyaseten değil, bireysel konularda beklentileri olduğu yönünde çok güçlü değerlendirmeler mevcuttur.
Silahlı yapıların artık tek bir merkezden karar vermediği bir aşamada, Öcalan’ın herhangi bir çağrısının sahada tam karşılık bulması da mümkün değildir.
Türkiye’nin bu gerçeği doğru okuması gerekir.
6. Türkiye’nin Gerçek Çözüm Yolu: Ortak Vatandaşlık Bilinci
Türkiye’de kalıcı ve güçlü bir toplumsal barış, etnik kimlikler üzerinden değil, ortak vatandaşlık bilinci üzerinden yükselir.
Ortak vatandaşlık şu demektir: Eşit hak, eşit saygı, eşit fırsat, ortak hukuk, ortak gelecek
Bu model kimseyi yok saymaz, kimseyi ayrıcalıklı kılmaz.
Türkiye’de kimlik değil, vatandaşlık siyasetin ana omurgası olmalıdır.
7. Ortak Hafıza: Türklerin ve Kürtlerin Bin Yıllık Yol Arkadaşlığı
Türklerle Kürtler tarih boyunca: Aynı orduda yan yana savaşmıştır. Aynı devletlerde omuz omuza yaşamıştır. Aynı düşmanlara karşı birlikte mücadele etmiştir. Aynı acıları ve aynı zaferleri paylaşmıştır.
Bu ortak hafıza, tüm etnik tartışmaların üzerindedir.
Tarihin çok kritik anlarında Türkiye’nin ayakta kalmasının nedeni, bu toplumların birbirine güvenmesidir. Etnisite yerine ortak vatan ve yüksek idealler daima Anadolu’yu bir arada tutmuştur.
8. Türkiye’nin Ortak Gelecek Modeli: Güçlü Bir Ekonomik ve Sosyal Zemin
Türkiye’nin birliğini korumanın en etkili yolu, her yurttaşı geleceğe bağlayan adil, üretken, güçlü birsürdürülebilir kalkınma modeli kurmaktır.
Bu model şunları içerir: Eğitimde eşitlik, Üretim ekonomisine dönüş, Teknoloji ve bilim temelli büyüme, Gençlere fırsat eşitliği, Şeffaf ve adil bir hukuk sistemi, Bölgesel kalkınma farklarını azaltma
Ekonomik refah arttıkça etnik gerilimler zayıflar.
9. Türkiye’nin Bölünemezliği: Değişmez İlkeler
Türkiye’nin geleceği için vazgeçilmez ilkeler şunlardır:
Türkiye’nin sınırları tartışmaya açık değildir.
Hiçbir silahlı yapı toplum adına konuşamaz.
Kültürel çeşitlilik zenginliktir; ama siyasi özerklik bölünmenin aracı olamaz.
Dil birliğini korumak zorunludur; diğer diller kültürel değerdir. Türkçe resmi ortak dilimizdir.
Adalet ve şeffaflık olmazsa birlik de kalmaz.
Gençlerin geleceği etnik kavgaların çok ötesindedir. Gelecek teknoloji, inovasyon, dijital refah, iyi tarım, gıda güvenliği, sıfır karbon gibi asrımızın kavramlarının iyi anlaşılmasındadır.
Bu ilkeler, Türkiye’nin hem demokrasi hem de toplumsal bütünlük hedefiyle uyumludur.
10. Türkiye’nin Seçimi: Ayrışma mı Birlik mi?
Bugün Türkiye’nin önünde iki yol vardır:
A. Ayrışmayı besleyen yol
Etnik gerilim, Silahlı gölgeler, Dış müdahaleler, Tepkisel politikalar, Güvensizlik
Bu yol geçmişte hiçbir çözüm üretmedi.
B. Birlik ve ortak gelecek yolu
Ortak vatandaşlık, ortak hafıza, ortak hedefler, adil Sürdürülebilir kalkınma
Kapsayıcı siyaset, güven temelli bir toplum
Bu yol, Türkiye’yi güçlendirecek tek gerçek yoldur.
11. Türkiye’yi Parçalayacak Güç Yok, Birleştirecek İrade Çok
Türkiye’nin geleceğine dair en net gerçek şudur:
Türkiye’yi dışarıdan veya içeriden parçalayabilecek bir güç yoktur.
Ama Türkiye’yi birleştirecek irade her zaman vardı, bugün de vardır.
Bu irade: Ne bir kişinin, Ne bir partinin, Ne bir ideolojinin, Ne de bir etnik grubun tekelinde değildir.
Bu irade, milletin tamamıdır. Anayasal tanımı ile vatandaşlık bağı ile bu topraklarda yaşayanlara Türk diyoruz. Etnik tabanına bakmaksızın gerçek karşılığı Türk Vatandaşı olan bir tanım. Ülkesi Türkiye. Vatandaşı Türk Vatandaşı.
Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Çerkeziyle, Lazıyla, Gürcüsüyle…
Bu coğrafyada yaşayan herkes bin yıllık ortak kaderin mirasçısıdır.
Türkiye’nin geleceği etnik ayrışmada değil, ortak idealde yatmaktadır.
Bu ideal refah, adalet, güven, bilim, çalışma, üretim ve toplumsal huzurun Türkiye’sidir.
Bu idealin adı Türkiye’dir.
Bugünün Yarını:
Türkiye’nin bugünkü yol ayrımı, geçmişten kalan çatışmaların değil; geçmişten gelen ortaklığın üzerine kurulmalıdır.Selçuklu ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan Türk–Kürt ortak mücadelesi, bu toprakların kaderini belirleyen en güçlü bağdır ve geleceğe yürürken elimizdeki en sağlam tarihsel veridir. Bu birlik damarını güçlendirecek olan, ekonomik vizyonun genişliği ve çağın gerçeklerine uyumu olacaktır. Enerji güvenliği, yapay zekâ teknolojilerinde üretici ülke olmak, tarımın stratejik bir kalkınma alanına dönüştürülmesi ve sanayide yüksek katma değerli bir sıçrama, Türkiye’nin etnik tartışmalardan değil, üretimden güç alacağını gösterir.
Bu geleceğin omurgası, bugün ülkeden ayrılmayı düşünen gençlerin ait oldukları yerde, Türkiye’de umut bulmasıyla mümkün olacaktır. Beyin göçünü tersine çevirecek olan şey, adaletin güvencesi, kurumsal şeffaflık ve liyakatin siyasetin üzerinde tutulmasıdır. Türkiye, bölgesel jeopolitiğin merkezinde yer alan bir ülke olarak; ancak içeride güçlü, dışarıda kararlı olduğunda etkisini artırabilir.
Türkiye’yi kalıcı şekilde birleştirecek olan, etnik kökenlerin ötesinde paylaşılan sosyolojik kaderdir. Bizim geleceğimiz ayrışmada değil; ortak emekte, ortak hukukta, ortak hedefte ve ortak vatandaşlıktır. Bu nedenle Türkiye’nin yarını, geçmişten gelen birlik tecrübesiyle, bugünün aklıyla ve geleceğin cesaretiyle yeniden yükselmek zorundadır.






















