Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Hüseyin ŞENGÜL

Türk-İslam sentezi

Hüseyin ŞENGÜL Yazar Hüseyin ŞENGÜL
02 Eylül 2022
Hüseyin ŞENGÜL, Siyaset & Politika
0
Türk-İslam sentezi
402
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Kürt sorunu üzerinden Türklük, laiklik karşıtlığı üzerinden İslamcılık pompalandı. Dünyadaki konjonktürün de uygunluğuyla MSP (Milli Selamet Partisi) ile başlayıp AKP dönemiyle İslamcılık ağır basmaya başladı.

Türk-İslam Sentezi denilen siyasal görüşün suni bir bileşimden ibaret olduğunu, hayatta bunun, zorlama girişimler dışında bir karşılığının olamayacağını, çünkü milliyet ile dinin (siyasal bir tanım olarak ümmetin) tarihsel bir çatışma yaşadığını bu nedenle bırakın bir senteze ulaşacaklarını, örtüşmelerinin bile kimilerince mümkün olamayacağı söyleniyordu.

Okumalarımın Batı toplum incelemelerine takılıp kalması, sınıf başlığı altında yapılan toplum analizlerinin her koşulda en tepeye oturtulması nedeniyle ben de uzun bir süre böyle düşünüyordum.

Milliyet ve din alanında Batı toplum incelemelerine takılıp kalmak ne demek? Bunun Türklük ve Müslümanlık ilişkilerini anlamaktaki yöntem yanlışlığı nedir?

Milliyetçilik Batı çıkışlı bir ideoloji olup burjuvazinin feodal monarklar ile kilise ittifakından oluşan iktidarlarının yerine bütünsel bir toprak parçası ve gümrük duvarları üzerinde merkezi ulus devleti esas alarak kapitalist üretim tarzını ikame etmenin bir aracıdır.

Bu süreçteki asıl çatışma burjuvazinin bir politik, kültür ve toplum sözleşmesi hareketi olarak Aydınlanma ile dönemin feodal iktidarlarıyla bu orta çağ iktidarlarının bir hükmetme aparatı haline gelmiş ve büyük toprak mülkiyetine sahip kilise (din) arasında yaşandı.

Sınıf kavramı

Bu tarihsel çatışmadan dolayı milliyetçilik ile dinin sentezlenmesi ve burjuva devleti toplum sözleşmesinin politik potasında bulunması mümkün olmadı, olamazdı da. Elbette din, burjuva iktidarlar için de yeri geldikçe kullanıldı.

Ancak bu tarihsel, siyasal ve sosyal gerçeklik Batı Hristiyan toplumları için geçerliydi.

Batı’daki bu olgudan hareketle bunun İslam toplumlarında da milliyet ile dinin bir sentezinin, en azından bir ittifakının olamayacağı dogmatik sonucuna varıldı. Dogmatik diyorum çünkü bir yerde tarihsel olanın diğer yerde de (Eş zamanlı olsun, olmasın) benzer bir tarihselliğinin olacağını varsayılmaktaydı.

Tedrisatından geçtiğim dünya görüşüm nedeniyle sınıf kavramı, tarihin ve toplumların analizinde katalizör rolüne sahipti. Tarihin ve toplumların analizindeki bu önemli görüşün dünyanın her yerine ikame edilmesi, bir diğer deyişle Batıdaki siyasal matrislerin bizim gibi toplumlarda da aynı işlevselliklere sahip olduğu görüşü, büyük yanılgıların da kaynağı oldu.

Bir diğer deyişle tarihsel materyalizmin sınıfsal mücadeleler gözlüğünü her yerde ve her zaman toplum analizlerinin başat hatta tek bir ölçüsü olarak kullanmanın büyük ölçüde yanıltıcı sonuçlar doğurduğu gerçeği yaşandı. Halbuki Marx’ın (Belki de zamansızlıktan) yeterince üzerinde duramadığı Asya Tipi Üretim Tarzı görüşü, Marx’ın bu tarihsel gerçekliğin (Tabi İdris Küçükömer, Divitçioğlu, Kemal Tahir tarzında değil) farkında olduğunun da işaretiydi.

Bu durum bizim gibi ülkelerde genel olarak Marksist solun düştüğü anokrizmlerden biridir.

Üç tarzı siyaset

Osmanlı’yı Batı’dan farklı kılan onlarca neden var. Bunlardan Osmanlı’da küçük ticaret burjuvazisinin dışında bir burjuva sınıfı ve kapitalist ekonominin yokluğu, Osmanlı’da çok sayıda etnik ve dini azınlıkların olması ve bu çeşitliliği millet sistemi (Müslümanlar ve Gayrimüslümler) şekliyle idare edebilirken, milliyetçilikler dönemiyle birlikte millet sisteminin iflası, köylü toplumu olması gibi nesnel nedenler Osmanlı’daki siyasi atlası Batı siyasal atlasından farklı kılıyordu.

Osmanlı’nın 19. yüzyılının ve Cumhuriyet döneminin siyasal mücadelelerinde sınıfsal faktörler olmakla birlikte esas olarak etnik faktörler başat rol oynamıştır. Elbette Türk ve Müslüman egemen çevreler, bu faktörleri aynı zamanda Gayrimüslimlerin mallarını gasp ederek ekonomik, sınıfsal bir güç edinmenin yolu olarak kullandılar.

Osmanlı’nın özellikle İttihat Terakki dönemini ve onun genel olarak devamlılık arz eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin karakteristik yapısını ve son 20 yıllık AKP iktidarını anlamak için, şu meşhur Üç Tarzı Siyaset meselesini iyi okumak gerekir.

Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük!

1839 Tanzimat Fermanı’yla başlayan, II. Abdülhamit’in 1876 yılında tahta geçmesine kadar kör topal devam eden Osmanlıcılık siyaseti, Osmanlı’nın çöküşünü durdurmak ve modernleşmenin devamını sağlamak için Osmanlı vatandaşlarını eşitlik fikriyle bir arada tutmayı amaç edinmiştir.

Osmanlı’nın nesnel koşulları ne bu amaca yeterince uygun bir yapıya ne de bu fikriyatı hayata geçirecek iradeye sahip değildi.

II. Abdülhamit 1876 Anayasa’sını yürürlükten kaldırdı ve 1878 yılında Meclis-i Mebusanı kapattı.

Adı, kurduğu istibdat rejimiyle özdeşleşen Abdülhamit, Osmanlı’nın devamlılığını Müslümanlık sözleşmesiyle sağlamayı esas aldı. Gelişen milliyetçilik hareketlerine karşı ancak İslamcılık anlayışıyla karşı konulabileceğine ve özellikle Gayrimüslimleri kendi zıttı olan güçle, yani Müslümanlıkla bastıracağını ve İslam birliği yoluyla Osmanlı’yı devam ettireceğini hesap etti. Tabi ki bu bastırma asıl olarak Gayrimüslimlerin tedrici olarak tasfiyesini de içeriyordu.

İttihatçıların iktidara gelmesiyle Abdülhamit tahtından indirildi. Osmanlı’da bundan sonra iktidar, padişahtan çok İttihatçı partinin eline geçti.

İttihatçılar Abdülhamit’i tasfiye ettiler ama onun Müslümanlık sözleşmesini devam ettirdiler. Üstelik Balkan Savaşlarıyla birlikte buna bir de Türkçülüğü eklediler. Gayrimüslimlerin tasfiyesi Abdülhamit’i aratmayacak zulümlerle devam ettirildi.

Cumhuriyeti kuran kadro, İttihatçıların Abdülhamit’ten aldıkları Panislamist ve daha çok Balkan ve Kafkas göçmenleri entelijansiyasından aldıkları Pantürkçülük anlayışından ‘Pan’ kısmı atarak, İslamcılık ve Türklük anlayışını devam ettirdiler. Cumhuriyet, Müslümanlık ve Türklük sözleşmesiyle yeni bir ulus devlet yaratmayı başardı.

Bu süreçte, İttihatçıların Gayrimüslim nüfusu tasfiye etmesi, Cumhuriyeti kuran ikinci sınıf İttihatçı kadroların elini güçlendirmiş hatta Türkçülüğü Müslümanlık potasıyla uygulamak için hazır bir zemin bulmuşlardı.

“Çağlar Keyder’in özetlediği gibi, ‘1913 yılında, bugün Türkiye olan coğrafyada, beş kişiden biri Hristiyan’dı; 1923’ün sonunda bu oran 40’ta bire düşmüştü’”

Ya bugün?

80 milyon ülke nüfusunun ancak 100 bini Gayrimüslim; 1923’te 40’ta bir iken, bugün 800 kişiden ancak 1 kişi Gayrimüslim.

Devlet ve siyasi oluşumlar

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin karakteristiğini Müslümanlık ve Türklük Sözleşmesi oluşturmaktadır. Türklük, Müslümanlık zemini üzerinde kendini inşa ederken, Müslümanlık da Türklük üzerinden siyasal etki alanı oluşturdu. Bunun basit anlamı; Müslüman olacaksın, yetmez Sünni Müslüman olacaksın. Türk olacaksın, yetmez Sünni Müslüman Türk olacaksın.

İşte bu ideolojiyi savunursan ve bu tanıma aitsen, makbul vatandaş olursun!

İktidarın bugün Ermeni kökenli bir kaymakamımız var diye övünmesi ve bunu demokratikleşmenin bir referansı olan eşit yurttaşlığın bir göstergesi olarak sunmasının ayıplığı bir yana, aslında bu durum Türk-İslam sentezinin 120 yıllık örtülü bir kanıtıdır!

Ancak Cumhuriyetin Müslümanlık ve Türklük Sözleşmesi, toplumdaki siyasi oluşumlar ve partilerde aynı tanımlar veya ölçüler dahilinde yürümez. Çünkü bu kavramlar politikanın pragmatizminde ve güncelliğinde oynak hale getirilirler.

Tek Parti döneminde Müslümanlık arka planda kalmak kaydıyla Türkçülük öne çıkarıldı. Bunun iki nedeni vardı; biri Batılılaşma, laikçilik ve diğeri ise Türk ulus devleti kurma. Yoksa Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran Cumhuriyet, Müslümanlığı her daim alesta tutmaktadır.

Çok partili sitemle birlikte devletin bu asli yapısal karakterine zeval vermeden, oy kaygılarıyla işin gittikçe Müslümanlık kısmına ağırlık veren politikalar çoğaldı. Partiler için ‘ekmek’ oradaydı. Gittikçe suni bir laik-anti laik çatışması körüklendi.

1980 darbesi Türkiye’nin uzun vadeli programını Müslümanlık-Türklük Sözleşmesi üzerinden Türk-İslam sentezi siyasetiyle yeniden çizdi.

Gerçi daha önceden bunun siyasi temelleri Aydınlar Ocağı tarafından atılmıştı. Hatta MHP’nin 1970’lerde “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” sloganı, bir toplum projesi olarak hazırlanan Türk-İslam sentezi sürecinin başlangıç noktalarından biriydi.

Ancak ne hal olursa olsun bu toplum projesinin aslı, Cumhuriyet’in kurucuları tarafından, biçimsel farklılıklar olsa da çoktan formüle edilmişti. Türkiye’deki partilerin ve siyasal oluşumların çok büyük çoğunluğu bu esas yapıyı kerteriz olarak alıyordu.

Kürt sorunu üzerinden Türklük, laiklik karşıtlığı üzerinden İslamcılık pompalandı. Dünyadaki konjonktürün de uygunluğuyla MSP (Milli Selamet Partisi) ile başlayıp AKP dönemiyle İslamcılık ağır basmaya başladı.

Ancak Türklük üzerinden tahkim edilmeyen bir İslamcılığın sakıncaları (Kürtler ve Ortadoğu) görülünce, bu kez AKP iktidarı devletin asli ideolojisine rücu etti.

Ondandır tek dil, tek devlet, tek millet sloganları.

Ondandır Malazgirt ve sonrasının İslam ve Türkçülükle yoğrularak piyasaya sürülmesi.

Ondandır eskiden beri devam eden vatan hainliği iddialarının pıtrak gibi ortalığı sarması.

Ancak Erdoğan iktidarıyla işler o hale geldi ki, popülerleştirilen İslamcı siyaset ve yağma, rüşvet, çökme, talan ekonomisi devletin gelenekselleşmiş kurumlarını bozdu, neredeyse sistem şirazesinden çıktı.

Ondandır bütün bu olanların “Bayrak inmez, ezan susmaz” gibi Türkçülük ve İslamcılık sloganlarıyla üstünün örtülmeye çalışılması vb.

Sonuç yerine

Osmanlı ve Cumhuriyet’in devlet aydınlarında, ideologlarında, medrese ve üniversite camiasında eşit yurttaşlık hukukuna ve insan haklarına dayalı bir toplum sözleşmesi savunusu olmadığı gibi, tersine, bireye ve topluma, milli ve dini saiklere dayalı toplum sözleşmesi dayatması yoluyla bu kurumlar, Osmanlı ve Cumhuriyet devletinin ideolojik ve siyaset yapısının tahkim edilmesinin önemli araçları haline geliyorlar.

Ne Osmanlı’da ne de Cumhuriyet dönemi egemenlerinde eşit yurttaşlık fikri ve hukuk anlayışı hiçbir zaman olmadı. Çünkü “Ulus fikrini dinsel ve mezhepsel bağlılıklar üzerine kurmak, her türlü yurttaşlık perspektifini erişilmez kılmaktadır” (Hamit Bozarslan – Ortadoğu: Bir şiddet tarihi – 36)

Türkçülük ve Müslümanlık sözleşmesinin bugünkü halini, bir diğer deyişle Türk-İslam sentezini üreten ve iktidarlar için onu kullanışlı hale getiren iki sorun var: Kürt sorunu ve devlet din ilişkileri, (adına laiklik ya da sekülerleşme deyin, pek fark etmez.)! Bu her iki uç bir neden sonuç çevrimiyle birbirini tetikliyor.

Gerçek yurttaşlık perspektifine ve demokratik sisteme bu iki sorunun aşılmasıyla ulaşılabilir.

İşte ayağımızdaki pranga budur.

(HŞ/EMK)

Paylaş
Etiketler: devletİslamoluşumlarsiyasitürkÜç tarzı siyaset
Önceki Yazı

Yapay Gündem

Sonraki Yazı

Bir Amasya Kadar Olamadık Diyeceğim Ama….?

Hüseyin ŞENGÜL

Hüseyin ŞENGÜL

İlişkili Yazılar

Devlet ve Ateşten Gömlek
Eğitim & Kültür

Devlet ve Ateşten Gömlek

01 Aralık 2025
5k
Azerbaycan’ın Geldiği Nokta (ll)
Gündem

Azerbaycan’ın Geldiği Nokta (ll)

29 Kasım 2025
5k
Avrupa Özerklikleri ve Türkiye
Kültür

Avrupa Özerklikleri ve Türkiye

26 Kasım 2025
5k
Sibel GELBUL

Fanusa Kitleyeceğiz

25 Kasım 2025
5k
Sonraki Yazı

Bir Amasya Kadar Olamadık Diyeceğim Ama....?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap