Türkiye Cumhuriyeti’nin temelden yanlış olduğunu düşünen, bu topluma kök salmış, toplumdan biri gibi görünen ama ne vatan, ne din, ne inanç konusunda güdüklükten ileri gitmeyen, kara yürekli, kara düşünceli, Osmanlı’nın başını yiyen, Osmanlı’yı yok eden, Atatürk’ün yok etmek için çok uğraştığı ama ABD’nin parasal desteği, Adnan Menderes – Celal Bayar ikilisinin uğraşları ile Türkiye Cumhuriyet’i sınırları içinde yeniden hayat bulan başta bir tanesi olmak üzere tüm cemaat, dernek, vakıf ve dinci oluşumlar, Türkiye’de pdpkk ve ABD-İsrail ihanetine peşkeş olabilmek için oturup “acaba ne yapsak da şu toplumun huzuru kaçsa diye kafa patlatıp bula bula türbanı buldular. ( bu bir varsayım değil somut gerçektir!)
Önce kendi ailelerinden başlayarak tüm toplumu bir kurdun elmayı kemirmesi gibi yavaş yavaş kemirerek iktidar oldular. Defalarca sordum, yine soruyorum; TBMM türban kullanımını tüm alanlarda serbest bıraksa, günümüz Türkiye’sinde kim karşı çıkacak? Artık hiçkimse! Dedik daha önce, bir toplumu ayakta tutan dört sac ayağıvardır: Eğitim, sağlık, adalet ve sanat. Günümüz Türkiye’sinde bu dört sektörün akp güdümüne girmediğini söyleyebilirmisiniz? Bu doğrultuda türban serbest kalsa kimse karşı çıkmaz. Söyledim ama nafile . . . . , bindiler türbanın sırtına Türkiye’yi kendi İslam’larına dayalı, Osmanlı çakması bir bölünmüş topraklar cenneti yapmaya çalışıyorlar. Meselenin büyük kısmı ÇAKMA türban sorunu olduğuna göre bu konuda aklıma gelen bazı soruları sormakta sakınca görmüyorum:
1) Türban denen şey aslında örtünme değil mi?
2) Neden dünyanın farklı kültürlerinde farklı örtünme biçimleri var ve bunlar aslında Kur-an kökenli olması gerekirken, yani tek bir tanımlamaya dayalı olması gerekirken neden bu kadar çeşit? Yoksa birileri kafalarına göre mi takılıyor? Yoksa yoksa türbanın Kur-an ile uzaktan yakında bir ilgisi yok mu???
3) Neden bazı DEMOKRATİK ülkeler türbanı tehdit olarak görmüyorlar da biz görüyoruz? Yoksa aslında amaç örtünme değil de siyasi bir şekil-etiket yaratıp toplumda bölünmeyi mi sağlamak? Yoksa gerçek demokrasini oturduğu ülkelerde din zaten kişisel bilinç doğrultusunda oluşup ümmetleşmediği, kişilerin çıkarlarına hizmet etmediği için tamamen bireysel bir tercih olarak yer mi yer alıyor? Yoksa yoksa bu toplumlar o kadar iyi bir eğitim-bilinç-gelişim sistemlerine sahipler de, önce bilimsel olarak gelişip, inanç tercihlerini sonrasında- bu bilinç doğrultusunda- mı gerçekleştiriyorlar ve böylece saçma sapan bir sürü adamın peşinden gitmiyorlar ve bu adamlar ülke yönetimine bir tehlike oluşturmuyor?
4) Örtünme- günümüz Türkiye’sinde – sadece örtünmeyi mi temsil ediyor?
5) Her türban takan gerçekten pür-ü pak mı?
6) Benim daha önce yazdığım yazılarda geçen “bilmiyorum” sözcüğünü alıp, yazının tamamını ıskalayıp, hiçbirşey bilmediğimi ( veya İslamiyet konusunda yeterli olmadığımı ) söyleyen benim saf, pırıl pırıl arkadaşım, ( veya bu konuda at oynatan herhangi biri ), bana Kur-an’da, nerede “Türban” takılması gerektiğini bir gösterirse ihya olacağım. Ama tefsirden değil, sözcüksel, sözcük-anlamsal ve yorumsal olarak ve 1500 yıllık dil değişimlerinin tamamını kullanarak, açılayarak. Bunu yapabilecek biri var mı gerçekten?
7) Ben bu soruları sorduğum için Allah’sız, din düşmanı mı oluyorum? Yoksa İslamiyet’in evrensel gerçeğinin algılanmaması için 45 yıldır başta Milli Eğitim olmak üzere bu toplumu ayakta tutan sac ayaklarını birer birer özenle kesip, bu toplumu okumayan, düşünmeyen, soru sormayan, araştırmayan ama sadece kendisine dini olarak inanılan insanların ağzından çıkan herşeye inanmak zorunluluğunda hisseden, yoksa günaha gireceğini düşünen bir insan güruhuna dönüştürüldüğünüzü gördüğüm ve buna karşı çıktığım için beni tü kaka mı ilan etmeye çalışıyorsunuz?
8) Günümüz Türkiye İslam’ını evrensellik, aydınlık, hele hele özgürlük olarak görmek olası mı?
9) Gerçek Kur-an dışında ( özellikle bu toplumda ) kadın ne zaman üreten değer oldu da biz farkedemedik? akp iktidar olduktan sonra devlet kadrolarına yerleştirilen yüzlerce- binlerce kadronun en önemli özelliği birlikte çalıştığı kadın personelin yüzlerine bile doğru dürüst bakarak konuşamamaları değil mi? Ben mi yanılıyorum? Türkiye İslam’ında kadın “ana” özelliğinde ötürü kutsal kılınıp, bu kutsallık kullanılarak tektip bir yaşantı yaşamaya mahkum edilmedi mi? Öte yandan aynı kadın, sırf erkek denen zayıf yaratık kendine ve nefsine hakim olamıyor diye şeytan ilan edilmedi mi? Bu yüzen de tamamen mallaştırılıp, kapatılmaya ve aktif toplum hayatından uzak tutumaya çalışılmıyor mu? Yani günümüz Türkiye’sinde, başta Anadolu ve sonrasında Türkiye’nin herhangi bir yerinde yaşayan kadın kendi hayatına – bağımsız olarak – ne kadar hakim? Babasının veya ailesinin kanatları altından kocasının kanatları altına girmesi neredeyse farz değil mi? Hep böyle istenmiyor, olmuyor mu? Adet görüyor olması ( bunu söylediğim / yazdığım için bile yüzü kızaran, beni terbiyesiz, edepsiz hatta ahlaksız ilan eden o kadar çok kafa var ki . . . . .) kadının toplumun her alanında ikinci, üçüncü plana itilmesine bahane edilmedi mi? Kadın 2010 Türkiye’sinin İslam anlayışında ( gerçek İslamiyet’te değil ) ne zaman ” birey” oldu da ben farketmedim?
10) En çok da şu namus meselesi var ki neresinden tutsan elinde kalıyor. Gerek dini ve gerekse kültürel olarak bu toplumda erkek daha rahat değil mi? Kadın her zaman bir tehdit unsuru, şeytan, erkeği yoldan çıkartan, ayartan varlık olarak görülmedi mi? Görülmüyor mu? Bu toplumda erkeğin namussuz olduğu gayet iyi biliriz. Türk ve Müslüman erkeğin namusu annesi, kızkadeşi, karısı ve kızıdır. Bizimki tamamne serbesttir. Her konuda kız çocuğuna göre daha özgürdür, özgür kılınır. Yetiştirilirken erkeğin cinselliği hep çok önemlidir. Erkek sünnet olur düğünler yapılır, insanlar böbürlenir, stadyumlar açılır, yemekler yapılır, eğlenceler düzenlenir ve “artık erekek oldun” denir. ( ne demekse? ) Ama öte yandan kız çocuğu adet görür; ki bence sünnetten bin kez daha önemlidir; anne olabilmenin ilk adımını atar, doğurganlık özelliği kazanır ama tokat atılır, dengesizlikle damgalanır, şahitliği kabul edilmez, sürekli kontrol edilir, mal gibi görülür, hep ve her daim baskı altındadır. Hiçbir alanda erkek ile tam eşit kabul edilmez, dövülür, sövülür . . . . . ve tabiki namuslu olması beklenir. Eşi ölen veya eşinde boşanan erkek yalnız olamaz, hemen evlenir veya evlendirilir ama kadın potansiyel fahişe olarak görülür. Bunca gerçekten sonra biri bana kalkıp kadının neden namus timsali olması gerektiğini, neden erkeğin eline, diline ve özellikle de beline en az kadın kadar hakim olmaması gerektiğini / olamadığını / olmadığını ve olmamasının bu toplumda neden hoşgörü ile karşılandığını açılayabilir mi? Daha da önemlisi biri bana bu anlayışın / kuralların gerçek İslam’ın neresinde var olduğunu ispatıyla anlatabilir mi? Bunun neresi İslam? Bu yüzde mi kadını tepeden tırnağa, hemde Allah adını korku sopası yapıp kapatmaya çalışıyorsunuz? Siz nesiniz Allah aşkına? Müslüman mı???
11) İşin bir de başka bir boyutu var. Kadın erkeği tahrik ettiği gerekçesiyle kapatılıyor ve erkekten olabildiğince uzak tutulmaya çalışılıyor. İşin geldiği nokta içler acısı. Kuzey Irak’ta kadınlar sünnet ediliyor hemde bu gerekçeyle !!!
Peki kadın erkeği tahrik eder de erkek kadını tahrik eder mi? Yani kadın tahrik olur mu? HAŞAAAAAA ! Olur mu öyle şey? Kadının öyle bir düşünce / duygu / algısı olmaz, olamaz. Neden? Çünkü olursa kadın “kötü kadın” olur, yosma olur ama aynı durumdaki erkek,erkek! olur ! Öyle değil mi? Erkek kadını istediği gibi kullanır, evli oladığı halde onunla yatar kalkar, dua eder, tövbe eder olur biter ama kadın?
Bana Türkiye’deki İslamiyet’i anlatmayın, ne de var olduğunu savunduğunuzu; bana Kur-an’ın içindeki gerçek İslmaiyet’i anlatın. Sözcük sözcük, harf, sözcük, dizim, anlam,kültür,psikoloji, sosyal tüm etkileşimleri, değişimleri ile beraber, tarihsel, kültürel değişimlerle ispatlayarak ama bilmemkimin tefsirinden değil, orijinalinden, kendisinden.
Yaratan insanı kızgınlığından, nefretinden değil, ışığından, nurundan sevgisinden yarattı !
Türban derken ???????
Mavi Günler