Diyanet İşleri Başkanlığı, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği ile 429 sayılı kanunla başbakanlığa bağlı bir kurum olarak 1924 yılında kuruluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’na getirilen kişinin görev süresi beş yıl olarak belirleniyor. Din İşleri Yüksek Kurulu’nun kendi üyeleri arasında, gizli oylama ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile diyanet başkanı belirleniyor.
Diyanetin görevi ise genel olarak; İslam Dininin inançları ibadet ve AHLAK ESASLARI ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek olarak belirleniyor.
Toplum olarak bizlerin bu kurumdan özellikle beklentisi ise; toplum vicdanında derin yaralar açan kadın, hayvan ve çocuk cinayetleri karşısında tüm ülkeyi; akıllı, vicdanlı ve sağduyulu davranmaya teşvik etmesi ve insan ilişkilerinde en azından empatiyi telkin etmesi.
Toplumun beklentisine ve kuruluş amacına uygun davranıyor mu diyanet işleri dersek buna çoğumuz elbet hayır diyoruz.
Çünkü sokaklarda kadınlar, çocuklar ve hayvanlar öldürülürken diyanet işleri hep sus pus.
Kadın cinayetlerinde 2024 yılında toplam 394 kadın cinayeti işlenmiş ve 259 da şüpheli ölüm gerçekleşmiş. Bu sayılar şu ana kadar ulaşılan en yüksek sayıdaki kadın cinayetleri çünkü geçtiğimiz yıl yazık ki her gün birden fazla kadın öldürülmüş.
Peki diyanet işleri başkanının bu durumla ilgili cuma hutbelerinde bir açıklaması var mı? Elbette yok.
Kadınlar öldürülüyor, diyanet sus pus
ÇOCUKLAR sokaklarda bıçaklanıyor, diyanet sus pus
Hayvanlar keyfi katlediliyor, diyanet sus pus
Sahte diplomalar düzenleniyor, diyanet sus pus
Ormanlarımız yanıyor, diyanet yine sus pus
Tüm bunlar toplumun vicdanını yaralıyorsa, bunların her biri aslında ahlaken bir çöküşün sonucu değil midir?
Hâl böyle iken diyanet işleri başkanının hiç görevi dahilinde olmayan konular hakkında, hemen hemen her cuma bir hutbesi var.
En son 15.08.2025 tarihinde diyanet işleri başkanı cuma hutbesinde şöyle diyor:
“Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahi adalete aykırıdır. Dolayısıyla kişinin kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır”
Medeni kanunumuz, 17 Şubat 1926 yılında kabul edildiğinden bu yana 495. Madde: ” Miras bırakanın birinci derece mirasçıları onun alt soyudur. Çocuklar eşit mirasçılardır” der zaten.
Bu durumda diyanet işleri başkanının sanki medeni kanun yürürlükten kalkmış gibi cuma hutbesinde bu açıklamayı yapmasının anlamı var mıdır?
Diyanet işlerinin kurulma amaçlarından birisi de İslam Dininin ibadet ve AHLAK esasları ile ilgili işleri yürütmek ise; kadınlar, hayvanlar, çocuklar, sokaklarda bıçaklanarak öldürülürken; sahte diplomalar düzenlenirken, sahte diplomalı profesörler ülkede mantar gibi çoğalmışken, hatta yanı başımızda Gazze’de çocuklar aç bırakılarak katledilirken neredesin diyanet işleri?
Diyanet işlerinin toplumu çürümüşlükten kurtarmak için toplumu iyiye, doğruya, yardımlaşmaya ve şefkate sevk eden projeleri; toplum hayatının içinde gerçekleştirmesi, sadece camiler için bağış toplamasından daha zaruri değil midir?
Yine diyanet işlerinin insanlar arasında şefkati ve iyiliği geliştiren projelerle toplumsal hayatın içinde olması, kurumsal kimliğinin asıl misyonuna ve vizyonuna daha uygun değil midir?






















