Şafak söküp güneş ışınları yer yüzüne ulaştığında “Tepenin ıslığı” kesilir, deniyordu.
Tepenin ıslığı hafif bir esintiden geldiğine inanıyordu. Esinti yaz mevsiminin gülüydü, ona göre. Tarlaya inmeden ıslığı duymak gücüne güç katıyordu. Onun için kahvaltıyı dışarda yapalım, ıslık katığımız olsun, diyordu.
Islık, kavak yapraklarında ilk nağmesine başlardı. Tellerinin ayarı kavak dalları arasında sürerdi. Sabahın sessizliğinde bu inceliği anlayacak olan çok az kişi olabilirdi. İşte köyün güzelliği, dedi. Çünkü kavakla birlikte hanımelinin güzel kokular ve o güzel kokuyu takip eden gülün varlığı insanı mest ederdi.
Tepelerin ıslığı dağlardan aldığı güçle, sahile kadar iner, diyenlere hak veriyordu. Dağlardan gelen diyordu. Fakat dağlar işe girdimi esintinin frekansı artıyordu. Artan frekans, çiçeklerin kokularını savurduğu yetmiyormuş gibi, çiçek tozlarını da uçuruyordu.
Çiçeğin kokusu uçmuş, aldığımız koku bugünlük yeterliydi ama polenler arılar için hayati öneme sahipti. Onun için tepelerin esintisine dağların karışmasını istemiyordu. İstemiyordu hareketli esintiyi savurmasın, tozu dumanı, dumanı gitsin maviliğe, maviliğin gizlediği bulutlara.
Yağmur damlalarının arasından esintiyi duymak isterdi. Fakat yapraklar ağırlaşır, nağmeleri ulaşamazdı. Kahvaltıyı onsuz yapardı. Yağmurun serinliğinden güç almayı denerdi. Bahçeye ve tarlaya ondan sonra giderdi.
Sabahın esintisi ve yağmurun damlaları. Damlalar arasındaki incecikten fısıltı ulaşmasa, yine de varlığından serinlik elde eder ve mutlu olurdu. Düşünün güne serinlemiş olarak başlamak, bir yaz günü mutluluğuydu.
Gurbet denemesi oldu. Tepenin ıslığını, şafağın söktüğünü ve çiçeklerin kokularını hissetmedi. Yapamadı ve geri döndü. Günü ıslığın gücüyle yeşillikler arsında ve dut ağacının altında geçiyordu. Belleğine gelen güzel kokular, onu çocukluğuna döndürüyor ve hayalinde dut pekmezi yapıyordu.
Tepeler kışın açan gül gibiydi. Esintisi soğuk olsa da bağrında sönerdi.
İnsanlar yöreyle dosttular, iyilikten yana tavır alıyorlardı. Kargaşa ve kafa karışıklığına girmiyorlardı. Gelecek kaygıları yoktu. Doğanın düzenine uyum, en düzgün şekilde sürüyordu.
Derenin çamurlu suyunu, denizin dalgaları süzerek alıyor, temizliyor ve atıkları dışarı veriyordu. Yıllar da kötülüklerimizi denizin dalgaları gibi alıyor ve bizlere temiz, iyilikten yana dostça bir düzen sunuyordu.
Hasan TANRIVERDİ





















