Birlik ile dirliğini kurmuş ve baba ocağını tüttürüyorlardı. Kara ateş, ailenin sembolü haline gelmişti. Aile kara ateşin yanında adeta hayat bulur, ders çalışır, yenilir ve içilirdi.
Yarınların konuşulduğu ve alevlerin kızarttığı çocuklar gurbete üzülerek çıkardı. Baba ocağı sönmemeli ve kara ateş tütmeliydi.
Kara ateş için dökülen göz yaşları boşuna değildi.
Ocak başında, ateşin ışığında gerekli değerlendirme yapılırdı. Bu defa, kara ateşin alevi, enkazın yanındaki tenekeden yükseliyordu. Tenekeden yükselen kara ateşe yaklaştı. Başındaki üç kişi, enkazın altındaki yakınlarının derdindeydi.
Taşı çekti oturdu, terliklerini çıkarttı. Ayaklarını ısıtmak için tenekeye uzattı. İyice ısınıp kızarana kadar da geri çekmedi. Hayalinde kara ateşin yanında ders çalışmasını ve yarın için ne yapacaklarını anlatan büyüklerine katıldı ve ormana mantar toplamaya gitti.
On beş saat enkaz altında kalmasını, kurtarılmasını ve çocuklarını düşündü. Ağladı, çevresine baktı ve herkesin gözü yaşlıydı. Hasta olmamak için kara ateşin başındaydı. Kendine geldiğinde, yeryüzünde benim için hayat bitti. Bu saatten sonra bana ne iyilik ve de kötülük gerekmez. Bu dünyada ne ümidim ve ne de korkacağım bir şeyim kaldı, dedi.
Uçurumun dibinde, hareketsizim. Ailemi ve yakınlarımı kaybettim, kimsem kalmadı. Yabancı bir gezegende gibiyim. Çevremde kalan birkaç kişi de acı içerisinde çırpınıyor. Teneke ateşinin karşısında ayak ve ellerimin yandığını geç fark ettim, dedi.
Yandığını fark edince geri çekildi, yanında gözleri yaşlı, yüzü kızarmış ve sırtı kamburlaşmış tanıdık bir çehre gördü. Toz içerisindeki montu, ayağındaki terlikleri ve avuçlarını açarak kara ateşi kaplıyordu.
Cebindeki çikolata paketini, arkadaşa verdi. Arkadaş başındaki bereyi çıkarınca, onu tanıdı. Mal da yalan mülkte yalan olduğunu anlıyordu. Bu arkadaşın en az on adet, sekiz katlı binası vardı. Sekiz binanın sahibi, terlikle kalmıştı.
Bir olduk, benzer olduk ve farkımız kalmadı. Diyerek düştüğü durumu yeniden anlattı. Boynuna sarıldı, ağlamaktan bir şey diyemedi. Ölenle ölünmüyordu. Fakat enkazdan sağ çıktığına pişman oluyordu.
Yalnız kalmıştı, dünyası yıkılmıştı. Adını söylerken sesi titredi. Tekrar boynuna sarıldı ve ne olur, kardeşim olur musun? Dedi.
Dünyada bir kardeşim var diyecekti. Kardeşim dedi ve oturduğu yere yığıldı. Bayılmıştı, kaldırdılar ve molozlar arasına yatırdılar. Yüzünü yıkamaya su bulamadılar.
Kardeşi ona sarıldı ve ellerini ayaklarını ısıttı. Bir süre sonra kendine geldi.
Kardeşim “su” dedi.
Hasan TANRIVERDİ























