Yurt dışı ile ilgili konuşuyoruz… Kursiyerlerle de konuşuyoruz, kurumdan arkadaşlarla da konuşuyoruz…
Amacım ek olarak farklı bilgilere de ulaşabilmek. Hatta, yurtdışından emeklisini olmuş gelmiş kişilerle de
sohbet ediyoruz. Bilgi ve tecrübelerinden istifade ediyorum.
(Aslında benden tam bir istihbaratçı olurmuş da, olmamışız. Çok şükür.)
Bu bilgi alışverişleri sırasında en çok bahsedilen şey; Almanya‘da yükselen ırkçılık konusu oluyor.
Yani, diyorlar ki bana; Ümit hodca, gidersen çok berbat bir Alman faşizmi ile karşılaşabilirsin. Zaten sende belayı çeken birşeyler de var. Diyorlar.
Ben de hep aynı cevabı veririm:
Ben Türk‘üm. Fakat 40 yıldır kendi faşizmimizle muhatabım. Bir Türk olarak Almanya’ya gittiğimde, Alman faşizmi ile karşılaşmayı
daha normal karşılarım. Hiç değilse mantıklı bir şey olur. Bir Alman, kime faşistlik yapsın ki başka.
Hem zaten, onların; yani Almanlar‘ın “yükseltilen” faşizmi esasında ırk kökenli bir tepki değil. Yani sana Türksün diye, Mozambiklisin diye filan
düşman değiller. Örgütlü İslam karşıtı yükseltilen bir şeydir de Alman faşizmi. Örgütlü islam denen şeyin içinde Türkler fazla olduğu için ırkçı saldırı gibi gözükür. Normal Alman vatandaşları bile olayların farkında değildir.
Daha faşist olanları, yani yer altındaki naziciler, doğrudan Alman
Gizli servisinin kullandığı örgütlerdir. Yer altındaki faşistler-nazicilerin bir görevi de, Almanya‘daki Türk veya diğer istihbaratçıları tespit ettiklerinde
yok etmektir. “Evleri yakılan, kafeleri basılan…” filan diye haberler vardır ya. Örneğin; işte onlar, başka ülke-nin istihbaratçıları,
ve de örgütçü islamcılarıdır.
…
Kısacası; sıkıntı öyle veya böyle orada da devam edecek. Özellikle; düşünen ve yazan bir profil-kişi, yüksek bir BND-bonus-chip para ile
oradaki hayatına orada devam edecek. Bilgi sızdırma tehlikesinden daha çok, 1’den çok kişiyi etkileyebilme tehlikesi, yani yazar olmak,
tehlikeli bir konuma da itebilir kişioğlunu. Yüksek puanlı fiş tablosu.
Türkiye‘deki değişmeyen şey; yazan ve okuyan kişinin her zaman tehlike olarak görülmesi.
En azından, fişleme dosyanıza birkaç puan daha eklenir.
İki ülke arasındaki fark nedir? İstihbari olarak yani?
Almanya; kişileri ve grupları tabii ki bilir. Yani, “düşman“ı bilir.
Bizim ülkemizde ise düşman, “yaratılır.” En azından kendimden biliyorum: 40 yıldır, yani 4-5 yaşlarımdan beridir, bu ülkenin düşmanıyım.
Hep öyle dediler. Düşman yaratmak böyle oluyor.
…
Ben de boş durmadım tabii... Hiç unutmam; ilk sevimli Kişisel İstihbarat Servisimi (KİS) Tokat‘ta bir ilköğretim okulunda kurmuştum.
Düşman ülkenin istihbarat servisi müdürü Mustafa, çoğunluğu kız öğrencilerden oluşan teşkilatıyla bana operasyonlar çekmeye
çalışıyordu. Ben de bazı erkek öğrenci istihbaratçılarımla onları dinletiyordum. Elde ettiğim istihbaratlarla onların operasyonlarını boşa
çıkarıyordum. “Düşman“ı alt ediyordum…
…
Bizde hain çoktur.
Ara söz olarak söyleyeyim: Hain ve Düşman kelimeleri birbirinden çok farklıdır.
Ek bir istihbarat daha vererek yazımı tamamlayayım:
Tosuncuk vakasını biliyorsunuz. Çiftlikbank olayı, yani. Tosuncuk, ülke ülke bu kadar rahat gezebiliyor. Onun bu kadar rahat gezmesinin
ve tabii evvelinde bu kadar vurgunu kolay yapabilmesinin sebebi,
bu ülkenin hain istihbaratçılarıdır. Onlar her zaman, dış istihbaratlarla bağlantılı bir hainlik içinde oldular. Şimdi hepsi para, kadın, alkol içinde
sahil sahil, Miami miami, Los Santos Los Santos, aşağı Mayorka sen misin yukarı Mayorka şen misin… geziniyorlar. Arada bir de Tosuncuk‘u
ekranlara filan çıkarıp gaz alıyorlar.




















