Kapının zili, yangın alarmı gibi içimize korku saldı. Sabah saatinde böyle bir sese bir türlü alışamadık. Sütçü “acele edin sütünüz ekşimesin. Uzaktan geliyorum, hava ısınmadan sütünüzü alın. Sonraya kalırsa süt ekşiyebilir,” dedi.
“Böyle sütü bir daha bulamazsınız. Almazsanız olmaz, kızarım, niçin buraya kadar geldim, diyerek kendi başına hüküm veriyordu.
Yol üzerine, ahı gitmiş vahi kalmış bisikletini bırakır ve güğümüyle kapıya dikilirdi. Sütçünün giyinişi bisikletiyle uyumluydu. Şapkasını eline aldığında, başından kar taneleri gibi beyaz deri parçaları dökülürdü. Saç telleri üçlü dörtlü olarak, birbirine yapışıktı. Boya vurulmuş iplikler gibiydi.
Şapkasını kolaylıkla çıkartmazdı. Pardösüden tanınır hâle gelmişti. Elbiselerinin içerisinde öteye beriye dönerdi. Ceketinin cebi öğle yemeği ikramına hazırdı. Botları dağ içindi ve en az on yıl daha giyerim, diyordu. Botlarının üzeri, değirmenci ayakkabısı gibi beyazlamıştı.
İş icabı buradayım, sütümü bitirin, bir daha geriye götüremem, süt buldunuz da almıyorsunuz, diye kızardı. Bu sözleriyle, olumsuz bir davranış içerisine girerdi. Fakat davranışının olumsuzluğunun farkında değildi.
“İş icabı süt bitmedi,” sütçünün sloganıydı. İş icabı süt bitmezse bisikletine kadar söylenerek giderdi. Döner sinirli hareketlerle apartmana bakıyordu. Sütçüye, “bitmeyen sütünü getir satın alayım,” dedim. Kafasını kaldırdı ve şaka yaptığıma dair bir belirti görmedi. Sakinleşti, gülümsedi ve davranışı bal özü toplamış arının rahatlığına kavuştu ve teşekkür etti.
İyi günler, çok teşekkürler diyerek apartmana baktı isterseniz almayın, alıcısını buldum, dedi. Sanki gizli sırrını açıklıyordu. Süt bitmedi ve ekşimedi de ona göre tarih oluyordu. Ayrıca üç sokağın gezilmesi gibi yağmur, çamur ve soğuk günlerin çilesini çekmeyecekti.
Süt ile ilgili problem yaşamayacaktı. Hepsini sattığı için de bisikletin onarımını yapmaya çalışacak ve güğümleri yenileyebilecekti. Yenileme işlemi sütçüyü düşündürdü. Güğümler çok fiyatladı, kârımı alır götürür. Evin ihtiyaçları ve çocukların okulu, dedi.
Sütçü ekonomist kesildi. Hesap kitap yapıyor fakat işin içinden çıkamıyordu. İflas etmiş tüccar gibi eski defterlerden de bir şey bulamıyordu. Bisiklet ve güğümler şimdilik kalacak, dedi.
Sütçü bodur ağaçlar gibiydi. Zayıf bir vücut güğümü kaldırdığında sanki teker üzerinde gidiyordu. Sütünün sonu bizim zille tükeniyordu. Kapıyı çaldığında, “sütçüye güğümlerini yenile faturasını getir,” dediğimde gözleri güldü. “Sana eski güğüm yakışmıyor,” dedim. İki gün sonra yeni güğümlerle kapının önüne geldi.
Yenilenen sütçü garantili satışlarıyla da tam bir peşin satan durumuna gelmişti. Çok sevinmişti, güldüğünde ağzı kulaklarına varıyordu. Botlarının üzeri beyaz değil, elbisesinin içinde dönmüyordu. Şapkası fötre dönmüştü. Böylece sütçünün yüzü güldü ve parladı.
İş icabı buradayım, süt getirdim. Sütçünün sloganı geçerlilik kazanmıştı. Bisikletine kurulur ve sokaktan geçerdi.
Hasan TANRIVERDİ























