Ninenin postu karargahıydı. Köyün yaşlılarındandı. Ziyaretçileriyle tarihi olayları konuşmak, en büyük zevkiydi. Bazan da hayal aleminde gününü geçirirdi. Yerinde durmayan Nine ileri yaşına yenik düşmenin sancılarını yaşıyordu. Hey gidi böyle miydim? Yıllar insanı ne hale getiriyor, diyordu. Bahçenin altını üstüne getiriyordum. İnsanlar problemlerini bana sorar, akıl tanışırlardı.
Ninenin kıyafetleri kendine hastı. Eski al pul, çiçekli basmadan fistanı, üzerinde cepkeni, ayağında çarıkları ve başında yaşmağı ile Anadolu kadınıydı. Ailesini büyük felakette, yitirdikten sonra, bir parçada kırk dikiş misali elbiseleri döküntü durumundaydı. Ailenin felaketinden sonra, ben de kendimi kaybettim. Komşularım ve ziyaretçilerimle günümü geçiriyorum, diyordu.
Ziyaretçilerinin sorusu üzerine; yağmur bastırıyor, dere adeta patlıyor. At arabasıyla akşam karanlığında çarşıdan gelen, evlatlarım atılan bombadan kaçıp sele kapılıyor ve kayboluyor. Bugüne kadar göz yaşlarım dinmedi. Kaç yıldır, akşam dere kenarından denize gidiyor geri geliyordum. Onları bulabilmek inancıyla yaşıyorum. Bugüne kadar bütün aramalar sonuçsuz kaldı.
Nine, köyünden hiç ayrılmamıştı. Bugün kendini idare edemeyecek durumdaydı. Yaşının verdiği eklem ağrıları dizlerini çalışamaz hale getirmişti. Tüm işini yapan komşusu, sabahın ilk ışınlarıyla Nineyi sayvana çıkarırdı.
Gençliğinden beri, çocuklara süt içirir ve onların sağlıklı olmaları için çalışırdı. Süt Nine adı da buradan gelmekteydi. Ailenin düşman bombalarına kapılması köyü üzmüştü. Nine o günden beri kimsesizliğe yenik düşmüş ve yaralı kartal gibi güvercin ve serçeden de medet umar hale gelmişti.
Ziyaretçilerine, köyüyle ilgili olayları anlatırdı. Dağ yolunun köyden geçmesi, yolda kalmışlara yardım etme fırsatını buluyordu. Kurtuluş günlerini ve yaşadığı zorlukları içi burularak anlatıyordu. Çocuk haliyle, annesinin peşine, koştuğunu dağa yiyecek taşıdığını anlatırdı.
Hayalinde görmek istediği yer adlarını köyünde benzer alanlara vermişti. Verdiği isimleri tekrar eder ve o yörede yaşamış olurdu. Köyün baş tarafındaki, ormanlık alana “Karadeniz,”su kanalına Yeşilırmak evlerin sık olduğu mahalleye de şehir, diyordu.
Sayvana otağ, evine köşk adını vermişti.
Dizlerim gitmiyor, ilaç fayda etmiyor. Isırgan, yıkanmamış yün ve nane sardım olmadı. Gençlikte çok koştuğumu ve ağır yük taşıdığımı, geç fark ettim. Aklım başıma geldi ama işe yaramadı. Şimdi ise birinin elime tutmasını arıyorum. Yıllar yüzüme güldü ve gülerken aldattı. Sağlıklı olmak, vücudu korumak dendi, öyle bir şeyi bilmezdik, bilmediğimiz için, gece de koştuk.
Geçende doktor koluma tuttu yürüttü, az da olsa dizlerim açıldı. Fakat kendi başıma yürüyemedim. Oturduğum yerde kalıyorum. Kendi işimi görebilseydim yeterdi. Bahçenin kenarında sebzeleri izliyordum. Yağmurdan kaçamadım, kuru yerim kalmadı ve hastalandım.
Sayvanda akşama kadar oturuyorum, karanlık bastıktan sonra ışıkların birer birer sönmesine moralim bozuluyor. Akşam çocuklardan biri beni eve bıraktı. Peşinden çaktı ve gürledi. Dışarıda olsam korkardım. Köpekler havladı, hatta öteye beriye koştular.
Bir parça ekmek ve suyu komşu getirdi ve yedim suyu içtim yattım. Bu şekilde hayatımı idame ettiriyorum. Fakat Ninenin içi gençlikteki gibi zor tanımıyordu. Köpeklerin sesinin kesilmemesine bir mana veremedi. Köye yabani girmiş olabilirdi. Felaketin gerçekleştiği akşam da köpekler çok havlamışlardı. Havlama felaketi hatırlatıyordu. Korkum, büyük acıyı başkalarının yaşamaması içindir. Eli ayağı titredi. Yüreği oynadı. Sarardı ve yola baktı.
Sabah kuş sesleri arasında uyanan Nine pencereyi açtı. Komşu sütü getirdi. Okul çocukların beklemeye koyuldu. Çünkü çocuklar okula giderken sütlerini içeceklerdi.
Süt Nine, sabah kahvaltısını yaptı. Bir parça ekmek, ona yetiyordu. Uzandı ve bir süre uyukladı. Nineyi ziyarete gelen Muhtar, Ninem, Allah sağlık versin dedikten sonra pazardan ne istersin diye sordu.
Çocuklar için, kalem istiyorum. Onların okumalarını sağlamalıyız, dedi.
Süt Nine yaşlılık emareleri göstermeye başlamıştı. Ezilmişliğin ve yaşadığı acıların etkileri ortaya çıkmış ve acı verici günler, gelip çatmıştı. Yüzü solmuş, gözleri neşesini kaybetmişti. Gülmeye çalıştığı zaman da felaketi anlatamazdı. Sayvanın yanındaki çam ağacı Ninenin simgesi gibiydi. Ziyaretçilerine çeyiz sandığının çıkarır ve birlikte hikayelerini dinlerlerdi.
Nine, baharın güzelliğinde canlanır. Yaz sıcağında kendine gelirdi.
Hasan TANRIVERDİ























