Bindiğim kamu aracı tıklım tıklımdı. Tıpkı konserve kutusuna tıkılmış sardalyalara benziyoruz. Farklı cinsiyet ve yaşlardaki yolcularla birlikte ayakta yol alıyoruz.
Tutunacak koltuk demiri bile bulan şanslı gibi…
Gözlerim dolaşıyor otobüsün içinde…
Cam kenarında bastonlu bir bey zorlukla ayakta duruyor. Diğer yolcular da araç her fren yapışında birbirlerine çarpıyor, domino taşları gibi …
Koltuklarda oturanları radar gibi tarıyorum. Gözüm iki koltuğa ilişiyor.
Birinde; anne ve çocuk var. Anne koridor, çocuğu cam kenarında oturuyor.
Diğerinde; orta eğitime gittiğini sandığım 14 yaşlarında bir delikanlı oturmakta.
Tabi doğal olarak öğrenciye yaklaşıp
“Canım şu bastonlu amcana yer verir misin? Bak ayakta duramıyor!”
Ricam kabul olmuyor:
“Bende bütün gün okulda çok yoruldum. Bütün gün ayaktaydım. Şimdi de işe gideceğim. Kusura bakmayın kimseye yer veremem!”
.
Aldım ağzımın payını sustum.
O dakika reddedilişimin nedeniyle yüzüm ısınıyor. Etrafıma gözucuyla bakınıyorum. Kimse duymamış gibi. Herkes sağır ve dilsiz rolünü oynuyor sanki…
Bir kadın ve adam bıyık altı gülüş uzatıyorlar.
Susmak hakkı yine bana düşüyor.
Ve susuyorum…
Emine Pişiren/Kocaeli
#saygı
#eğitim
#hoşgörü
#ahlak
#okulöncesi























