Ağaçlı yolun, son gül bitkisiydi. Son gül bitkisi çiçeğine güvenip ağaçlara denk uzamak istiyordu. Tomurcuğu açıp çiçek, gövdesi uzayıp ağaç gibi sağlam ve düzgün olmayı düşlüyordu.
Son bir güldü ağaçlara nazire uzayan, uzadıkça çiçeğinin güzelliğini gösteren. Bir tomurcuk açmıştı, güle yakışan. Bir gül değil, ondan çok gül bekleniyordu. Yolu adımlayan her kim olursa, çok gül diyordu. Niçin açmadığını sorguluyordu.
Yolun sonunda ve bir gül çiçeği. Kırmızı tomurcukları açıyordu. Açıyor ve hemen soluyordu. Açmadan solmak, kendini gösterememek, ağaçların baskısıydı. Işığı göstermiyor ve de göndermiyordu. Kır çiçekleriyle bakışıyorlardı birbirlerine. Onlar çok açmışlardı. Çünkü güneşten yararlanıyorlardı.
Gül bitkisi tomurcuklarıma, gölge etmeyin başka ihsan istemem, diyor ama dinleyen yoktu. Dinlemiyorlardı sizi bizim gibi. Güller küskündü güneşe, kırkındı ağaçlara. Kırlara bıraksınlar, varsın bakmasınlar. Güneşe bakıp çiçeğimizi açardık. Serpilirdik toprağın her yerinde.
Son gül bahçeye vardı. Bahçede güller verdi. Güller kokulu ve güller güzeldi. Bülbülü de gelmişti. Bülbül gülünü bulmuştu. Ağaçlı yolda hüzün vardı ve acı içinde kıvranıyordu. Acı çekti fakat bahçede açtı çiçeğini, açtı tomurcuğunu kırmızı kadife.
Ağaçlı yolda kalmadı güller. Kalmadı çiçekler ve çeşitleri. Sise boğuldu, açmadı gitti. Bahçe gülü ve çiçeği kırlara yayıldı.
Baharın güllerine davet vardı. Sonbaharda yeni gül fidanından. Yeni fidan verecekti tomurcukları ve gülleri.
Orman yolu ağaçların kontrolündeydi ve çiçeklere baskı yapıyordu. Yol boyu deyip çiçeklendirmemek gerekiyordu.
Gül yolu bahçe içinde kurulmuştu. Bahçe yolu gül ve kır çiçeği yoluydu. Bahçeyi gören herkes, gül fidanlarına ve daha sonra tomurcuklarına ve açmış çiçeklere bayılıyordu.
Gül çiçeği güzelliğe ve güzel kokuya açıyordu.
Hasan TANRIVERDİ






















