Okul yolculuğunda tökezledi. Kimse yüzüne bakmadı ve öğretmenleri bile onunla ilgilenmedi. Öğrenmeye kayıtsız değildi. Adına verilen hükümleri boşa çıkaracaktı. Bilgiyi elde edecek güce erişecekti.
Sorunun büyük olduğunun farkındaydı. Gözleri dalıyor ve sessizce oturuyordu. “Kazandığım gibi de kaybediyorum.” Diyordu. Öğretmeni, “Yarış atı olmadığını, sınav tarihlerinin peş peşe gelmesi başarısızlığının nedeniydi.” Dedi.
“Beynimi korkunun eseri yapmayacağım.” Dedi. Okulun hakkını verecek ve ailesinin yüzünü güldürecekti. Umut körlüğü yaşamayacak, hayalleri drama dönüşmeyecekti. Duygularını düşmana değil, dostuna da açmayacaktı. Geçirdiği yarım dönemin eksikliğini kısa zamanda tamamlayacaktı. “Düştüğüm gibi, kalkıp uçmasını da bilirim.” Dedi. Aklını kullanacak, sokakta nara atanlara uymayacaktı.
Annesi oğluna, “Başlamak bitirmenin yarısıdır.” Dedi. Ona inandığını her defasında söylüyordu. Azmedenin başaracağına inanıyordu. “Güneşin gücü köre de yolunu buldurur.” Diyordu.
Babası “Bilgiye ulaşmayı başarması için, taşlı yolları aşmasını bilsin.” Diyordu.
Derslerde öğretmenin konu anlatmasına dikkat etmesini, bazı derslerden kaçmasının bedeli ağır olmuştu. Eğitim ve öğretim ciddi insanların işidir. “Başarıyı bilenler, başarı mutluluğuna erişir.” Diyen edebiyat öğretmenine öğretmene ne kadar hak verse azdır. Öğretmeni, “Mutlu olduğun yoldan gözlerini kapatsan da geçersin.” Derdi.
Sınavların erken ve peş peşe olmasına moralin bozulmamalıydı. Diyen arkadaşlarına teşekkür etmişti. Aile ile okul arasında kalmıştı. Yeteri kadar öğrenemiyordu ki, başarı ölçeği düşük kalıyordu. Dalgada kalan kayık gibi dengesini koruyamıyordu.
Dengesini sağlayacak, sınavların alt edecekti. Böylece okulu kazanma yolunda ilerleyecekti. Okumanın önemini bilmeyenlerle arkadaşlık yapmayacaktı. Bu konuda iradesine hâkim olacaktı. Güçlü iradesi sayesinde kendine verdiği sözü tutacaktı. Aklını beğenmeyecek, daha iyisi için, çalışacaktı. Okulun üst sıralarına hızla tırmalanacaktı.
Arkadaşlarına artık, “Hayır” demeyi öğrenmişti. Telefonuyla haberleşmeyin dahi yapmıyordu. Derslerini aksatmıyor, eve geldiğinde, ilk işi derslerini tekrar etmek oluyordu. Masa başında fazla kalıyor ve bilgiyi öğrenmeden geçmiyordu.
Çocuğundaki olumlu değişimi gören ana ve baba, “Nazar değmesin.” Diyerek birbirlerine bakarlardı. Yarı yılda karnesi kırıkla dolu öğrenci, aldığı radikal kararlarla başarıya koşmaya başladı. Baba “Hayat özverili ve kendine güvenenleri yüceltir.” Dedi. Annesi içten içe seviniyor kimseye bir şey söylemiyordu. Çocuğunun tüm isteğini yerine getiriyordu. Ders çalışırken asla rahatsız edilmiyordu. Sabah kahvaltısız gönderilmiyordu.
Çocuğunun açan güllerini soldurmamak için, ellerinden geleni yapıyorlardı. Geçmiş konuları yetiştirmek için, ona yardım alacaklardı. Neşeleri yerine gelmiş, okul toplantılarına rahat gider olmuşlardı. Babası, çocuğunu kimseyle karşılaştırmıyordu. “Yapraklar yeşildir ama meyveleri farklı renklidir.” Diyordu.
Anne, babanın sözlerine katılıyor ve çocuğunun başarıya koşuşuna seviniyordu. “Başarısızlığı savunmak doğru değildir. Başarısız kendini sokakta bulur.” Diyordu. “Zamanı iyi kullanırsan, bilgiye kolay erişirsin. Belirli yaşa gelirsen seni okula bile almazlar. Yazın kürk giyenin aklından şüphe edilir.” Diye söyleniyordu.
Anne çocuğunu iyi tanıyordu. Zaman içerisinde hırçınlık etse de hiç kimseye zarar vermeyen samimi bir kalbe sahiptir.” Diyordu.
Okula gittiklerinde öğretmenlerin yüzleri gülüyordu. “Başarısına kimse yaklaşamıyor.” Diyorlardı. Sene sonu bilgi yarışmasında okulu temsil edecekti. Kütüphane haftasında en çok kitap okuyan öğrenci unvanını aldı. Yılın birincisi oldu.
Anne sevinç gözyaşları döktü.





















