Kaskatı bir kafa ve taşlaşmış bir kalp, yaşadıkça sevgi çemberine girmek istemiyordu. Aksine bu noksanlığının farkına bile varamıyordu.
Suratına “yüzsüzlük” maskesini taktığına seviniyordu. Böylece istediği haltı karıştırırken, tüyü bile kıpırdamazdı. Böyle bir insanın sevgi ortamında olması gerekmezdi.
Yaşantısıyla kötülüğün kapılarını, aralamayı başarmıştı. Çirkefliği bir başarı gibi gören kişinin utanması beklenmezdi. Çevresine gülücükler de dağıtamazdı. Kuş sesi gibi kesik kesik ötüyordu. Köşedeki çöpleri tekmelediğinde, işte sevgiden yoksun bir insanın davranışı, dediler.
Sevgiyi hissedip bir yıldız gibi varlığını devam ettirmek varken, duygusuz kalmak. Davranış bozukluğu içerisinde, yaşayan bir cansızı taklit etmek. Dünyası kararmış ve ışık alamaz olmuştu.
Kalbi küçülmüş ve içine kimseyi almamıştı. Sevgi bir nebze de olsa, sığınmamış kalbine. Bir ümitti sevmek ve bu sevgi yumağını dahi hissetmemişti.
Tam bir iskelet halindeydi. El tarak kemikleri gibi, eklemleri bitişmişti. Hareketsizlik göz kapaklarında da görülmüştü.
Vücudun katılaşması, sevgi eksikliğindendi. İlaçlar fayda etmedi. Öylece uzandı olduğu yerde kaldı. Bir karanlık çöktü başına, fener yansa da etkilemedi.
Bir mektup kaleme almış, oku da anlayasın. Son noktaya kadar çile, anlaşılmaz bir sıkıntı çekmiş fakat çaresiz kalmıştı. Hayatın notunu anlamamış, fakat sonunda, el sallamış iyiliğe ve iyilere.
Sevgiyi tatmamış ve sevgisiz kaldığını, fark etmemiş. Sevgisiz büyümüş ve gelişememiş. Beyninin farkında bile değildi. Ne yaptıysa ters tepti. Mucizeler yaşasa da başarıya inanmadı.
Anlaşılmadık bir yaşantı ve davranış şekli, benliğini sarmış ve onu esir etmişti.
Yaşadığı kadarıyla kendine bile hayrı olmamıştı.
Hasan TANRIVERDİ























