Sam yeli iyice şaşırdı ve sıcak esmeyi sürdürüyordu. Dalgalar kıyıyı döverken de sam yeli, kumu da ısıtıyordu. Mayası katılmış hamur gibi, tüm canlıları yoğurdu geçti.
Canlanmak için, suya girdik, epeyce su içinde kaldık. Yaprak gibi solduk. Suyun içinde biraz olsun kendimize geldik. Kuşlar bile, dereye indiler ve suya girip yıkandılar. Dere kenarındaki bitkiler hariç hemen hepsinin yaprakları soldu. Kır çiçekleri de boyunlarını büktüler.
Güneş çekildikten sonra eve geldik. Hava kararmadan gülleri ısladık. Diplerine su döktük. Sam yelinden etkilenmemelerini sağlamak istedik. Sabaha kadar, çiçeklerinin dökülmemesi için suyu fazla verdik. Kar düşmüş gibi yapraklar sarktı. Kendilerini ayakta tutamadılar. Ağaçlar ne yapacaklarını şaşırmış durumda, sebzeler pes etmiş hâldeler.
Domateslerin dalları solmuş, meyvelerini tutamıyorlar. Marul ve maydanoz dünyadan vazgeçmiş durumda. Meyvelerin ağızları eğrilmiş bir hâlde. Sam yeli fırtınası esti savurdu, gerçekten bitkileri kavurdu. Böyle bir fırtınayı iki gün çektik.
Samyelinden bir şey beklemiyorduk, yakamıza gül takmayacaktı ama bahçeyi de bu kadar perişan hâle getirmeseydi.
Rüzgâr esiyor, bazen sert vuruyor fakat kurutmuyor. Sam yeli öyle değil, hem esiyor ve de kurutuyor. Kuruyan bitkiye yapılacak bir şey olmadığını biliyoruz. Dallarını kesip yeniden yeşilliğini oluşturacağını söyleyenler olduysa da uygulama aynı şeyi söylemedi.
İki gün sonra, Kardeşim “Buyurun bahçeye” dedi.
Bahçeye ürkek adımlarla indik. Olayı anlamıştık. Sam yeli bahçeyi perişan etmişti. Kuruma ileri derecedeydi. Yapılacak olan kuruyan dalları kesip köklerinin yeşermesini beklemek. Belki bir ay bekledik ve bitkiler tamamen kurudu.
Kuruyan tüm fındık ocaklarını kestik. Öylece bıraktık. Dallar iyice kuruduktan sonra kesip odun edip kenara yığdık.
Yağmurlardan sonra kökleme alıp fındık ocaklarını yeniden diktik.





















