İki olay!.
İki çocuk!..
Tümüyle gerçek!… Kurgusuz!..
İki bakan…
İki telefon numarası..
Acı ortak!… Ölüm!..
Gidenler: Şehit babalar!…
Kalanlar: Yetim çocuklar!..
Birincide: Yan yana 12 tabut!…
İkincide: Yan yana bile getirilmeyen tam 301 tabut!..(Resmi rakam)
Hafızalarınızı yoklarsanız bulacaksınız birincisini… Hani o terör örgütünün işlediği bir cinayet.. yan yana dizilen 12 tabut vardı ya…
Hani şehidin 8 yaşlarındaki oğluna bir bakan kartını vermişti ya… “ne zaman baban düşerse aklına; beni ara… baban benim bundan sonra!…” demişti ya!.. Birincisi işte o!…
İkincisi; henüz taze… taptaze!…
Resmi rakamlara göre 301 maden emekçisine mezar olan o Soma faciası var ya…
Hani radyasyonlu bakan; bir köye taziyeye gitmişti 5 gün sonra ya.. Kınık ilçesi; Köseler Köyü…
Hani; şehidin 8 yaşındaki kızına telefon numarasını verip… “ne zaman baban düşerse aklına, beni ara…baban benim bundan sonra!..” demişti ya… İkincisi işte o!…
Ne kadarda benzeşiyor değil mi!..?
Ne kadar da belli; kader diye başlayan takdiri ilahi diye biten senaryonun tek elden çıktığı…
Ne kadar da benzeşim içinde kahrolası ölümün geride bıraktıklarının, çocuk yaşta belleklerine kazıdığı acı!…
Acı ortak ise… acının dili de ortak!…
*
Çocuk yaşta belleklere kazınmış acıların tesellisi, kader ve takdiri ilahi mazeretleri ile kirli siyasetin insafına terk edilmişse…
Ve gerçekten takdiri ilahi onları babasızlığa mahkum etmişse…
Niye gereksin ki Şam Babası!…
Zira; sanır mısın ki tutar; Şam Babası; gerçek babaların, evlatları için tuttuğu yası!.?..
Babasız kalmışlarsa; bırakın, Şam Baba’sız da kalsınlar!..
“Aslolan; şambabası olmak değil; babasız bırakmamaktı!”
ŞAM BABASI!..
Çocuk;
Sekiz yaşlarında;
Mezarlıkta!..
Belli ki; dolaşmışlığı çok buralarda..
Tanışı mezarlıkta gördüklerinin.. acı ortak olunca..
Farklı bir gün; bugün…
Şaşırdı önce;
Mezarlıkta; Bakan Amca’yı görünce…
Çocuk bu; ne bilsin; atlamak geldi içinden kucağına..
Önce;
Sokuldu yanına;
Usulca!…
Haykırır gibi, fısıldadı; bakan’ın kulağına…
“Ben” dedi; “babamı hiç görmedim!…”
Okşamadı saçlarımı, koklamadı beni, kucaklamadı; doyunca…
Tutmadı hiç elimi;
Ben de tutmadım hiç onun elini!..
Sekiz sene önce şehit olmuş,
Ben annemin karnındayken; babam nöbetçi kulübesinde vurulmuş!…
Suçlandı bakan!.. Utandı;
Yere baktı !..
Ürktü görüntüsünden…
Yer yarılsa, yedi kat yere batacaktı;
Kızardı, yandı; ekşidi suratı;
Bulsaydı fırsatını; tören-mören demeyip bırakıp kaçacaktı!..;
Nasıl özür diler ki bir bakan; sekizinde bir çocuktan;
Yer sağır, gök dilsiz kesildi;
Lahavle çeker gibi; kurtulmak için sıkıştığı durumdan;
Sabır ve metanet diledi kendine; dualar etti; bir hızır göndersin diye Tanrıdan!..
Bir film gibi aktı gözlerinin önünden çocukluğu;
Çınladı kulağında o ses; eski Türk filmlerinden defalarca duyduğu:
“Size baba diyebilir miyim!?”
Küçücük bir tornistanla kurtarıldı durum;;
“Baban benim bundan böyle yavrum!..”
Duygulandı; eline cebine attı; kartını uzattı!..
Ne zaman düşerse baban aklına,
Unutma;
Baban benim bundan sonra; beni ara!..
*******
Birkaç gün sonra!.
12 Tabut gördü çocuk; Al bayraklara sarılı!…
Sıra sıra…
Ve tabutların arkasından koşan çocuklar gördü;
Bitkin… ve ağlamaklı…
Birinin elinde bir yeşil yaprak; albayraklı tabuta yetişmeye çalışmakta koşarak!..
Betül’müş adı…
Daha öncekiler de Ayşe’ydi; Zeynep’ti; Zeliş’ti; Elif’ti…
Yoktu ki Betül’den hiçbirinin farkı!..;
Baktı; baktı..
Önde o albayraklı tabut olmasaydı; Ve bir de Betül koşarken ağlamasaydı;
O yeşil yaprakla Betül’ü bayrama koşuyor sanacaktı!..
****
Yine oradaydı!..
Bakan;
Hem de ön saftaydı!..
Bir resim çizdi zihninde çocuk;
Ögesi; Bayrak!.., kalabalık!.. Tabut!..
Yerlerine yerleştirdi!.. evimizdeki resmin aynısı dedi!..
**********
Düşündü çocuk;
Farkı yok bugünün dünden!..
Kim beslenir; bunca kinden, nefretten!…, Kim tutar çanağı.. ölüme!..
Bir resme baktı; bir de Bakana;
Yakınında olsa; haykıracaktı!..
Bir tek baba yeter mi bunca yetime!..
Bakan’ın verdiği kartı çıkarttı;
Öfkeyle yırttı!..
Attı!..
Aslolan “şambabası!” olmak değil; babasız bırakmamaktı!..
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com