PKK ne yapmaya çalışıyor?
Son olaylara baktığımızda yukarıdaki soruyu sormadan edemiyor insan;
Sahi PKK ne yaptığını zannediyor?
26 yıl boyunca 60 bin insanın canına mal olan bu silahlı yöntemin bir işe yaramadığını anlamak için çok akıllı olmaya gerek var mı bilmem? 26 yıl, 60 bin insan ve gelinen sonuç başa dönmek:
26 yıl terör yetmedi mi sana? Bir 26 yıl daha mı terör?
60 bin can yetmedi bir 60 bin can daha.
Yaktığımız on binlerce ailenin yüreğine on binlerce aile daha ekleyelim. Memleketi onlarca yıl yangın yerine çevirdik yangına benzin döküp onlarca yıl daha yakmaya devam edelim.
Peki,
Sonra? Dönüp ortaya çıkan tablonun şerefine kokteyl verecek olan kim?
Yoksa bu da yetmedi savaşa devam mı diyeceğiz?
N’oluyoruz gerçekten?
Hayır, akıl tutulması bu kadar sürmez (yoksa sevgili kardeşim Fatih G. bu kitabı bana hediye etmiş ve zevkle de okumuştum) ben de bu olup bitene “akıl tutulması” diyebilirdim. Akıl tutulmasını bin kere aratan bir defactoyla, bir dayatmayla karşı karşıyayız. Hem de 30 yıldır…
Anlamadığım şu:
PKK uğruna “savaştığı” Kürdistan hayalinden vazgeçtiğini çok yıllar önce ilan etmişti. Şimdi ise “kültürel haklar” için şiddeti bir yöntem olarak kullandığını söylüyor. Buna inanmak oldukça zor. Zira bu iddia için bu kadar insanın kanını dökmenin inandırıcılığı yoktur.
O halde ne?
Kendisini muhattab almak ise gaye BDP’nin varlık sebebi nedir ki? Yok, eğer BDP bir anlam ifade etmiyor ise TBMM’ye geliş amaçları kalır mı?
Geçen cumartesi (19 Haziran 2010) Sivil Dayanışma Platformu ve Gönül Köprüsü Derneği’nin düzenledikleri “darbelere, vesayetlere karşı ve yeni bir anayasa” konulu panele konuşmacı olarak katılmıştım. Yaptığım konuşmayı ileriki günlerde yayımlayacağım.
Ancak,
Orada PKK’ye bir çağrım olmuştu. Bu çağrıma çok olumlu tepkiler aldığımı belirttikten sonra konuşmamın son bölümünü yazmak istiyorum:
“Eğer 26 yıl daha 60 bin insanın kanının akması insanlık ailesine bir yarar getirecekse ya sabır! Deyip oturduğumuz yerde oturalım” yoksa –ki asla bir yararı olmayacak- o zaman silahların derhal susturulması gerek. Yoksa gerekeni yapmak insanlık vazifemizdir.
Ne mi yapacağız?
Bir sonraki yazıda…