P K: 43… (2)
Mektubu bulmuş olduğum kitap “Kader Otobüsü” adlı 1980 senesinde yazılmış bir kitaptı. Ee, yaşadığımız tarih de 1980 olduğuna göre Ferit Bey, kitabı okuduğuna göre; o hala yaşıyor, demekti. Kitap Uncu Yayınlarına aitti.
Kitabı okumaya başladım: Başka türlü vakit geçmeyecekti yoksa…
“… Salondaki telefon kesik kesik çaldı. Yarbay Oktay Turan’ın telefona gitmediğini gören Madam Maria mutfaktan çıktı. Islak ellerini önlüğüne kurulaya kurulaya telefonun bulunduğu yere geldi ve kulaklığı aldı.
” Pronto…” dedi.
Telefonda bir erkek sesi, gayet bozuk bir İtalyancayla Yarbay Turan’ın evde olup olmadığını sordu. Madam Maria, ‘ momento’ dedikten sonra kulaklığı eliyle kapayarak yatak odasına doğru uzandı ve:
” Colonello… Colonello…” diye seslendi.
Sonra banyo kapısının altından ışık sızdığını farketti. Herhalde ” Colonella düş yapıyor” diye düşündü.
Kulaklığı bir tarafa bırakarak banyonun kapısına kadar yürüdü ve kapıyı birkaç defa vurduktan sonra;
” Colonella… Colonella, telefono…” dedi.”
Satırlara öyle gömülmüştü ki duyduğum sesle yerimden sıçramıştım!
” Siz hala burada mısınız? Herkes çıktı bile…”
Damağımı çekiştirip başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde binamızın nöbetçi itfaiye şefini gördüm. Ürktüğümü görünce özür diledi:
” Sizi korkuttuğum için özür dilerim. Oda kapısını çaldım ama sanırım duymadınız…Galiba anonsu da duymadınız! Kar nedeniyle izinlisiniz…”
İtfaiye şefine teşekkür edip hazırlanmaya başladım. Gerçi mesaimiz 17:30′ da sona ermekteydi. Ama o gün kar nedeniyle şanslıydık. Dört saat erkenden çıkacaktık.
Binadan ayrıldığında şiddetli yapan tipi yüzüme toplu iğneler gibi batmaya başladı. Hava aşırı soğuktu. Tıpkı gönlüm gibi… Eşimin hastanede oluşu, onun doğuya haksız yere çıkartılan tayini sinirlerimi germekteydi.
Önce Cihangir’deki evimizden eşimin istediklerini küçük bir valiz yapıp tekrar yürüyerek Taksim meydanına çıkma düşüncesi bile bana adeta işkenceydi.
.
Taksim’den Sarıyer otobüsüne bindim. Otobüs, Beşiktaş’a gelince milim milim ilerliyordu. Yıldız yokuşunda ilerleyen araçlar trafiği felç etmişti.
Ortaköy’ e kadar tam bir buçuk saatte varmıştık. Sonra trafik açılmıştı zaten.
Hastaneye vardığımda kolumdaki saat akşam yediyi gösteriyordu. İçimde huzursuz serçeler kanat çırpıyordu. Kadıköye bu gidişle gidemeyecektim.
Eşim yüzündeki ifadeyi farkedince sordu:
” Ne o yüzün öyle? Limon yemişler gibi ekşitip duruyorsun? Benimle ilgili yeni bir gelişme mi var?”
Onun endişesini gidermeliydim:
” Yok ya, birşey falan yok! Senle ilgili değil. Kadıköye gidemeyeceğim, diye üzülüyorum.”
Merakla sordu:
” Hayırdır? ”
Ona bulmuş olduğum kitaptan ve mektuptan bahsettim.Beni ilgiyle dinlemişti. Kolundaki saate baktı.
” Haklısın canım. Vakit de bir hayli geç olmuş. Dışarda kar da yağıyor. Malum sis de var. Vapurlar çalışmazsa ulaşımın zor olur senin. Artık yarın gidersin. Bak şimdi bende merak ettim, iyi mi?.. ”
Eşime umutsuzca baktım:
” Fikriye Hanım bugün nöbetiymiş canım. Bugün gittim gittim…Kimbilir başka ne zaman görebilirim onu?” Dedim.
Eşim bunun üzerine,
” Ah, endişe ettiğin şeye bak! Kızım yine telefon aç. Onun nöbet günlerini öğren, olsun bitsin.”
O an jeton düşmüştü. Fikriye hanımın hangi huzurevinde çalıştığını 118 deki memureden neden öğrenmemiştim ki? O dakikada kendime kızıp durmuştum. Kim bilir, Kadıköy’de kaç tane huzurevi vardı?
Eşim endişemi gidermişti. Telefon rehberinden tüm huzurevlerinin adreslerini bulabileceğimi söylemiş, beni rahatlatmıştı.
…
Geç bir saatte eve vardığımda, ilk işim salondaki kitaplıktan sarı ptt rehberini aramak olmuştu. Küçük kızımı daha yeni uyutmuş olduğunu söyleyen annem fısıltıyla konuşuyordu. Kitaplığın önünde beni öyle telaşlı görünce nedenini sordu.
Ona, bir arkadaşın annesinin huzurevinde yattığını benden telefonunu bulmamı istediğini söylemiştim. Asıl konuyu anlatırsam sabahı bulurdum. Zira annemin merakını doyurmam zordu.
Sarı rehberden birkaç adresi not etmiştim. Hepsi de birbirlerine yakın yerlerdeydi. Telefonun ahizesini elime alıp Kızılay Huzurevinin numarasını çevirdim. Santral memuru beni nöbetçi hemşire odasına bağlamıştı. Tesadüfün böylesine ne denirdi bilmem, ama telefondaki sesi duyduğumda çok heyecanlanmıştım. Mucizeyi o an!
” Buyrun ben Fikriye Hemşire…Ben kiminle görüşüyorum efendim?”
Devam Edecek
Emine Pişiren/ Kocaeli























