Kimsenin birbirinden haberi olmadığı bir sitede yaşıyordum. Sakinlerinin “günaydın ve iyi günler,” dileğimin karşılığını dahi esirgemeleri, ne kadar duyarsız, olduklarını ortaya koyuyordu.
Sakinlerden birine, selam verdim almadı. Aynı kişi başka bir gün, duymazlıktan geldi. Duymuyor olabilir diye, düşündüm. Ertesi gün, yüzüne karşı bağırarak, selam verdim. Beni elinin tersiyle itti ve “geç git,” dedi. O günden sonra onunla, kurduğum insanlık dışı bağa “geç git,” adını verdim.
Lüks arabasını, sabahları silen, “geç git” pencereden görüldüğünün, farkında bile değildi. Daha bir Allah’ın kuluna, “iyi günler, nasılsın,” dememiştir. Pencereyi açsam da kapasam da umurunda, olmazdı.
Sabah onu gördüğümde, elim ayağım karışır, “güne yine negatif başlardım.” Tehditkâr davranışı, bakışlarından belli oluyordu. Korkunç yüz hatlarına uygun olarak, gözlerinin küçülmesinden, nereye doğru baktığı belli olmuyordu.
Pencereden dışarıya, bakmama kararı aldım. Böylece beynimi; geç git ve arabasıyla meşgul etmemiş olacaktım. Önemli olan, onun ekşimiş çehresini görmememdi. Davranışları havalı olan, sakinlerden birinin yönetiminde, bir defa toplantıya çağrılmadım.
Sonuçta olayın kahramanlarını belleğimden çıkarttım.
İç huzura kavuşmanın mutluluğunu yaşardım ki, aylar sonra, tesadüfen pencereden baktığımda, arabanın toz içinde olduğunu, fark ettim. Bu defa sabah ilk işim, arabaya bakmak oluyordu.
Araba, tozdan görünmez durumdaydı. Yazık dedim şunu varıp bir silseydim, diye güldüm. Rol gereği bir sahne kurguladım. Arabaya doğru, “hissettiklerim,” dedim.
Araba ağzını açıp bana laf bile atmadı. Demek ki araba, ekşimiş suratsız herifi sevmemiş veya geç git, malına sahip çıkmıyordu. Baksanıza arabanın rengi kayboldu, dedim.
Arabanın ön ve arka camlarını toz ve meyve kabukları örtmüştü. İnsan meyveyi yer de kabuklarını çöpe atmaz mı? Bu kadar medeniyetten uzak bir anlayıştı.
Geç git rastlarsa, iyi hale kalmazsınız, dedim.
Bugün yağmur felaketti. Akşam işten geç geldim. Arabadan haberim olmadı. Sabah arabanın rengi ortaya çıkmıştı. Geç git geldi, diye çekindim. Hemen pencereyi kapattım ve bakmaktan vazgeçtim. Görürde benim kirlettiğime karar verip çemkirir, diye düşündüm.
Siteden çıkarken, eski ustamı gördüm. Hoş geldin, dedim. Hâl hatır sordum. Arkadaşı taşınıyormuş da onun için görmek istemiş.
Ustaya pencerenin önündeki arabanın sahibini sordum. Arabayı niçin temizlemez, dedim. Ustam, altı ay önce vefat etti, dedi. Meğer “geç git” ölmüş. Habersiz bir şekilde, sonu yaşamış.
Arabanın tozlanmasına aldırış etmeyeceğim, dedim.
Geç git; malın, mülkün ve arabadan hangisini götürdün. Kimseye bakmadın, selam bile almadın. Ne elde ettin. Şimdi sana kim baksın, araban bile temizlenmiyor, dedim.
Geç git, biraz da iyilik üzerine yaşasan, insanlıktan nasibini alsan, fena mı olurdu. Site sakinleri, öldüğünü bile duymamıştı.
Az veya çok yaşa, işte bırakıp gidiyorsun.
Hasan TANRIVERDİ























